Connect with us

Teknoloji

Yapay Zeka Dost Mu Düşman Mı?

Londra’daki Kraliyet Cemiyeti’nde sıradan bir Haziran’ın bir Cumartesi sabahı. Bilgisayar bilimcileri, halk arasında ünlü isimler ve gazeteciler…

Yayınlandı

on

Photo: Shutterstock
Londra’daki Kraliyet Cemiyeti’nde sıradan bir Haziran’ın bir Cumartesi sabahı. Bilgisayar bilimcileri, halk arasında ünlü isimler ve gazeteciler, onlarca yıldır süregelen bir mücadeleye tanıklık etmek için bir araya geldiler. Katılımcıların bazıları etten ve kandan oluşuyordu, bazı diğerleriyse silikondan ve ikili sayı sisteminden… 30 insandan oluşan jüri heyeti bilgisayar terminallerine oturdular ve sohbet etmeye başladılar. Amaç neydi? Görmeden sohbet ettikleri kişilerin gerçek bir insan mı, yoksa bir bilgisayar programı mı olduğunu tahmin etmek! Reading Üniversitesi tarafından düzenlenen etkinlik, Turing Testi’nin bir tekrarıydı. Bu test, 65 yıl önce İngiliz matematikçi ve şifre bilimci (kriptograf) Alan Turing tarafından, bir makinanın, insandan ayırt edilemeyecek kadar zeki davranıp davranamayacağını anlamak için geliştirilmiş bir testtir. 2014 yılında gösterime giren “The Imitation Game” (Taklit Oyunu), ismini 2. Dünya Savaşı’nda Alman Enigması denen şifreyi kıran Alan Turing’in geliştirdiği bu testten alıyor. Londra’daki yarışmada, 13 yaşındaki Ukraynalı bir çocuğun kişiliğine sahip olan Eugene Goostman isimli bilgisayar sohbet programı, diğer yarışmacıların önüne geçerek göz doldurdu. Jürinin %33’ünü, onların gerçek bir insanla konuştuğuna ikna etmeyi başardı. O zamanlarda yarışma düzenleyicileri ve medya bunu “tarihi bir başarı” olarak değerlendirdi. Çünkü %33’lük bu oran, Turing Testi’ni “başarıyla geçmek” anlamına geliyordu! İnsanlar, zeki sistemler ve makinalar üzerine çalışmaların yürütüldüğü saha olan “yapay zekâ” (YZ veya AI) dendiğinde akıllarına genellikle Eugene Goostman gibi konuşabilen bilgisayarlar veya robotlar geliyor. Ancak günümüzdeki yapay zekâ araştırmacılarının büyük bir kısmı, akıllı iletişim araçları geliştirmeye değil, insanların hayatlarını kolaylaştırabilecek akıllı sistemler geliştirmeye odaklanmış haldeler. Örneğin nesneler veya hayvanları ayırt edebilen yazılımları veya sahiplerinin istek ve ihtiyaçlarını tatmin edebilecek ve hatta önceden öngörebilecek sistemler üzerine çalışıyorlar. Fakat ünlü fizikçi Stephen Hawking gibi bazı düşünürler, yapay zekânın bir endişe kaynağı olduğunu belirtiyorlar. Düşünen Makinalar Düşünen otomatların (automata) dost mu, düşman mı olduğu tartışması antik zamanlara kadar gider. Maryland Üniversitesi’nde yapay zekâ araştırmaları yürüten bilgisayar bilimci Dr. Don Perlis şöyle söylüyor: “İnsan olmayan bir yapının zeki olması fikri, insan bünyesine pek huzur verici nitelikte değildir.” Perlis’in söylediğine göre, insana benzeyen mitolojik figürlere veya insansı otomatonlara (“otomata” sözcüğünün tekili) tapan insanlara dair izler Antik Yunan ve Antik Mısır’a kadar gidiyor. Günümüzde de bu tür yapay zekâlar popüler kültürün önemli bir parçasıdır. Stanley Kubrick’in 2001: A Space Odyssey filmindeki akıllı bilgisayar HAL 9000’den Arnold Schwarzenegger’in Terminatör filmlerine kadar bunun örneklerini görmek mümkündür. Perlis, yapay zekâ alanı resmi olarak 1950’lerde inşa edildiğinden beri insanların bir makina yükselişi hayal ettiğini söylüyor. Yakın geçmişte Google’a mühendislik başkanı olarak alınan mucit ve fütürist (sistematik olarak gelecekte olabilecekleri tahmin eden ve buna yönelik çalışmalar yapan bilim insanlarından) Ray Kurzweil, makina zekâsının insan zekâsını aştığı noktaya “tekillik” (singularity) adını veriyor. Kurzweil, teknolojinin eksponansiyel (giderek hızlanan) şekilde büyümesini öngören Moore Yasası’nı kullanarak tekilliğin 2045 yılında gerçek olacağını tahmin ediyor. Moore Yasası’na göre teknolojik gücümüz ortalama 2 yılda bir yaklaşık 2 katına çıkıyor. Ancak yapay zekânın bilimsel tarafı incelenecek olduğunda, heyecan ve hayal kırıklığının hep döngüler halinde birbirini takip ettiği görülür. Çünkü bu alanda sıklıkla devasa tahminler sonuçsuz kalarak hayal kırıklığını doğurmuştur. Reading Üniversitesi’ndeki Turing Testi etkinliği de, bunun örneklerinden birisidir: birçok bilim insanı, Eugene Goostman’ın performansını ucuz bir numara olarak değerlendirmiştir. Söylediklerine göre bu sohbet programı, İngilizceyi anadili olarak konuşamayan bir kişiliği (genç bir çocuğu) taklit ederek sistemi kandırmıştır. Zaten günümüzde birçok bilim insanı, geliştirilmiş ve güncellenmiş bir Turing Testi’nin geliştirilmesi gerektiğine ikna olmuş haldedir. Buna rağmen, çok sayıda ünlü bilim insanı ve teknoloji uzmanı, yapay zekânın gelişmesi ve yükselmesi için insanlığın yeterince emek harcamadığında da hemfikirdir. Evrim Ağacı olarak buradaki yazımızda anlattığımız gibi, Kasım 2014’te Stephen Hawking, Yapay Zekâ’nın doğurabileceği sonuçlarla ilgili bir uyarıda bulunmuştur. Hawking yalnız da değildir. SpaceX uzay araçları firmasının CEO’su ve kurucusu, Tesla Motors’un CEO’su, PayPal’ın kurucusu Elon Musk, yapay zekânın insanlığın varlığı için en büyük tehdit olabileceği konusunda uyarılarda bulunuyor. Bir keresinde şöyle bir tweet atmıştı: “Yapay zekâ konusunda çok dikkatli olmalıyız. Nükleer bombalardan bile tehlikeli olma potansiyeli var.” Mart 2014’te Musk, Facebook’un kurucusu ve CEO’su Mark Zuckerberg ve oyuncu Ashton Kutcher güçlerini birleştirerek Vicarious FPC isimli bir firmaya 40 milyon dolar yatırımda bulundular. Bu firma, yapay bir beyin yaratma peşinde. O zamanlarda Musk, CNBC’ye şöyle demişti: “Bir gözüm sürekli olarak yapay zekâ konusunda neler döndüğünde… O sahadan potansiyel bir tehlike doğabilir.” Ancak yüksek profilli teknoloji liderlerinin bu korkularına rağmen, birçok araştırmacı “güçlü yapay zekâ” veya “genel yapay zekâ” adı verilen bu şekilde bilinçli makinaların yükselişi muhtemelen henüz oldukça uzakta olduğunu belirtiyor. Massachusetts temelli yazılım şirketi Nuance Communications’ın yapay zekâ başkanı olan Charlie Ortiz şöyle söylüyor: “Makinaların insanlardan daha zeki olacağını düşünmek için bir neden göremiyorum. Bu yarın olacak bir şey değil. Bizi yok etmeyecekler ya da bize zarar vermeyecekler. Bilgisayarların bu seviyenin yanına bile yaklaşabilmesi için daha yapmamız gereken çok fazla şey var.” Çıkarcı Makinalar Yapay zekâ sahası oldukça geniş ve aktif bir araştırma sahasıdır. Ancak günümüzde artık sadece akademik çalışmaların sınırları içerisinde değildir. Giderek artan bir hızla, şirketler de yapay zekâyı ürünlerine katmaya başladılar. Bu saha söz konusu olduğunda, dönüp dolaşıp karşınıza çıkacak tek bir isim vardır: Google. Akıllı telefon asistanlarından sürücüsüz arabalara kadar sayısız ürünüyle bu teknoloji devi, yapay zekânın geleceğini şekillendirecek olan temel oyunculardan birisidir. Google, makina öğrenmesi (machine learning) alanındaki öncülerdendir. Makina öğrenmesi, bir bilgisayar sisteminin elindeki verilerden bir şeyler yapmayı öğrenmesi demektir. Yani bu makinalar, kör bir şekilde ona verilen komutları yerine getirmez. İş yaparken, bir yandan da yeni yöntemler öğrenirler. Google, daha genel ismiyle “derin öğrenme” adı verilen makine öğrenmesi algoritmalarını kullanmaktadır. Bu algoritmalar, devasa miktarda veri içerisindeki kendini tekrar eden desenleri tespit etmeye yaramaktadır. Örneğin, Haziran 2012’de Google, 16.000 bilgisayardan oluşan bir yapay sinir ağı (neural network) inşa etmiştir. Bu bilgisayarlar, YouTube üzerinden milyonlarca kedi videosunu tarayarak, bir diğer zaman kedi gördüğünde onu diğer cisimlerden ayırt edebilecek şekilde kendilerini eğitmişlerdir. Düşünebiliyor musunuz? İnsanlık 16.000 bilgisayarı bir araya getirerek tıpkı beynimiz gibi dev bir sinir ağı inşa ediyor ve buna öğrettiği ilk şey, kedi videoları izlemek ve kedileri tanımak oluyor! Şaka bir yana, tekrar soruyoruz: düşünebiliyor musunuz? Kendisine kedinin ne olduğu tanımlanmayan dev bir bilgisayar ağı, tıpkı bir bebeğin doğumundan itibaren deneyimlediği sayısız şeyden çıkarımlar yaparak bir şeyleri ayırt etmeyi öğrenmesi gibi, kedi videolarının baş kahramını ayırt edebilmeyi öğrenmiştir. Google Brain (Google Beyni) adı verilen bu proje, Stanford Üniversitesi’nde yapay zekâ araştırmaları yürüten Andrew Ng tarafından yürütülmektedir. Şu anda Ng, kimi zaman “Çin’in Google’ı” olarak da bilinen Baidu isimli Çince arama motoru firmasının başındadır. Günümüzde “derin öğrenme” algoritmaları Google ve Baidu’nun birçok ürünün bir parçası olarak görev yapmaktadır. Ng’in söylediğine göre bu ürünler arasında ses tanımlama, internet aramaları ve reklam gibi birçok ürün bulunmaktadır. Ng şöyle söylüyor: “Şu andaki bilgisayarlar daha şimdiden insanlar tarafından yapılan birçok işi yapabilmektedir. Ancak insan benzeri bir zekaya sahip olmalarına henüz zaman var. Bana kalırsa henüz tekillik noktasından çok uzaktayız. Günümüzdeki pek çok yapay zekâ uzmanı buna ulaşmaya çalışmaz bile.” New York Üniversitesi’nde bilişsel psikolog olarak çalışan ve yapay zekâ konusunda çok fazla makale ve kitap yazmış olan Gary Marcus da ona katılıyor. Şöyle söylüyor: “Makinalar açısından baktığımızda, henüz insan zekâsının yakınında bile değiliz. Henüz insan düşünce sistemini sadece parça parça oluşturabiliyoruz. Daha emekleme dönemindeyiz.” Bunun yerine Google gibi firmalar daha işlevsel ve sağduyulu ürünler peşindeler. Bunun en bariz göstergesi de, akıllı telefon sahasıdır. Cebinizdeki Yapay Zekâ 2013 yapımı yapay zekâ filmi Her’de başrol oyuncusu Joaquin Phoenix, “Samantha” adı verilen cep telefonu yazılımına âşık olmaktadır. Filmde anlatılana göre bu yazılım, insan gibi zekâya sahip bir kişisel asistan yazılımıdır. Film elbette bir Hollywood filmidir; ancak uzmanların söylediğine göre film, en azından 1 noktayı doğru yansıtmaktadır: teknoloji, insanların kişisel yaşantılarında giderek artan bir role sahip olmaktadır. Bu teknolojiler, insan alışkanlıklarını ve ihtiyaçlarını öğrenmektedir. iPhone kullancısı olan herhangi biri, Siri’yi tanıyacaktır. İlk olarak Ekim 2011’de iPhone 4S ile hayatlarımıza giren Siri, basit sorulara yanıt verebilen, internet taramaları yapabilen, bazı diğer basit işlevleri yerine getirebilen bir yazılımdır. Siri’nin Microsoft versiyonu olan Cortana ile Google’ın versiyonu olan Google Now da, genellikle benzer sloganlarla karşımıza çıkmaktadır: ne zaman isterseniz bilgi, elinizde! Örneğin Google Now, günlük olarak geçtiğiniz yollardaki trafik bilgilerini size verebilmektedir. Benzer şekilde, sıklıkla yaptığınız alışverişleri takip ederek, unuttuğunuz ürünleri marketten almanız için sizi uyarabilmektedir. Uygulamaya “Yarın kalın bir kazak giymeli miyim?” gibi sorular sorabilirsiniz. Bu durumda size, ertesi günün hava durumunu verecektir. Hatta bu yazılım giderek daha da zekileşmektedir: ona “Bana içinde köpek olan tüm fotoğraflarımı göster” dediğinizde (ya da “kedi”, “arkadaş”, “günbatımı” vs.), size onları bulup gösterebilmektedir. Hatta bu fotoğrafları etiketlememiş olsanız bile! Google’ın e-posta, arama tarihi, bulut sistem depolama gibi araçları sayesinde ne kadar kişisel veriyi sakladığı göz önüne alınırsa, firmanın yapay zekâya bu kadar büyük yatırımlar yapması endişelendirici olabilir. Örneğin yapay zekâ, firmanın kişiye özel reklamlar tasarlamasına yardımcı olabilir ki bu, birçokları tarafından rahatsız edici bulunmaktadır. Yapay zekâ temelli bir görüntü işleme yazılımı, internet üzerinde gizli kalmanızı imkânsız hâle getirebilir. Ancak resmi firma mottosu “Kötü olmayın!” olan Google’ın şirket sözcüsü Jason Freidenfelds’in söylediğine göre, yapay zekâ alanında yaptığı çalışmaları halka açık bir şekilde ve diğer enstitülerle işbirliği hâlinde yaparak bu potansiyel endişelerin üstesinden gelebilirler. Şöyle söylüyor: “Google, bilgilerinizin güvenli ve güvende olduğundan emin olmak için sınırları zorlamakla kalmıyor, onun ötesine de geçiyor. Bizim için veri güvenliği en üst öneme sahiptir.” Her ne kadar sıklıkla geçtiğiniz yolları öğrenen, sorularınıza cevap veren, fotoğraflarınız arasında bir köpeğin neye benzediğini ayırt edebilen bir telefon yazılımı kulağa üstün yapılı gelebilecek olsa da, hâlen bir insana kıyasla gülünç bir seviyededir. Birçok alanda yapay zekânın eriştiği nokta, ufak bir insan çocuğunun seviyesinden fazla değildir. Ancak yine de, şu anda yapay zekânın bir tehdit olmadığını söyleyen bilim insanları da dâhil olmak üzere hemen hemen tüm uzmanlar, günün birinde yapay zekâ ile insan zekâsının rekabetinin doğacağını söylüyorlar. Bu durumda soru şu: insanlar buna hazır mı? Yapay Zekâyı Ciddiye Almak 2014 yapımı Transcendence (Evrim) isimli filmde aktör Johnny Depp zihnini bir bilgisayara aktarıyor; ancak güç sevdası kısa sürede benliğini ele geçirerek insan dostlarının hayatını tehlikeye atıyor. Bu konudaki makalemizi buraya tıklayarak okuyabilirsiniz. Hollywood filmleri genellikle bilimsel isabetliliği ile bilinmez. Ancak filmlerin genel teması, genellikle tamamen uydurma olmuyor. Nisan 2014’te Transcendence vizyona girdiğinde Stephen Hawking, fizikçi Frank Wilcek, kozmolog Max Tegmark ve bilgisayar bilimci Stuart Russell ortak bir bildiri yayınlayarak yapay zekânın tehlikeleri konusunda insanları uyardılar. Hawking ve diğerleri makalede şöyle yazdılar: “Fazlasıyla zeki makinaların sadece birer bilimkurgu ürünü olduğunu düşünerek onları görmezden gelmek çok yaygındır. Ancak bu büyük bir hatadır. Belki de, tür olarak yaptığımız en büyük hata budur. Kuşkusuz yapay zekâ birçok faydaya sahiptir: savaşların tamamen durdurulmasından tutun da, yoksulluğun önüne geçilmesine kadar. Zeki makinalar yaratmak, insanlık tarihinin en büyük başarısı olabilir. Ancak bu başarı, aynı zamanda sonuncu da olabilir. Tekilliğin insanların başına gelebilecek en iyi veya en kötü şey olduğu düşünüldüğünde, bu sahaya ve etkilerini anlamak için yeterli kaynakların ayırılmadığını görebiliriz. Her ne kadar yapay zekânın kısa vadeli etkileri, onu kimin kontrol ettiğine göre değişebilecek olsa da, uzun vadeli etkisi, tamamen kontrol edilip edilemeyeceğine bağlıdır.” Kaynak: Çeviri: Çağrı Mert Bakırcı (Evrim Ağacı) Orijinal metin: (livescience.com)

Hayata Pi Academic İle Bakın

Pi Academic platformu olarak, yazar, editör ve diğer içerik üreticilerimizle sizler için ilgi çekici ve ilgiyle takip edebileceğiniz içerikler üretmekteyiz. Sizlere sunduğumuz içerikler başta Bilim, Teknoloji, Hukuk, İş Dünyası ve Haberler olarak kategorize edilmiştir. Tercih ettiğiniz içerik kategorisine tıklayarak okumaya başlayabilirsiniz.

Bununla beraber siber güvenlik alana ilgi duyuyor ve internette güvende kalmanız için bir şeyler okumak isterseniz buradan temel tavsiyelerle başlayabilirsiniz.

Devamını oku
Yorum yapmak için tıklayın

Cevaplayın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Eğitim

Marka İhlallerine Karşı Birlikte Mücadele Edelim!

Yayınlandı

on

Değerli WPYB TURKEY Üyeleri,gönüllüleri ve Marka dedektifleri

Marka ihlalleri ve taklit ürünler, hem tüketicilerin güvenliğini tehlikeye atmakta hem de markaların itibarını zedelemektedir. Bu sorunla mücadele etmek ve toplumsal farkındalık oluşturmak amacıyla yeni bir platform oluşturduk. WPYB TURKEY platformu sayesinde, sokaklarda gezerken veya günlük yaşamınızda karşılaştığınız marka ihlallerini kolayca raporlayabilir ve bu sayede hem topluma katkıda bulunabilir hem de önümüzdeki günlerde bu farkındalık projemizle gelir kaynağı oluşturabilirsiniz.

Neden Katılmalısınız?

  • Toplumsal Farkındalık Gerçeği: Marka ihlalleri ve taklit ürünler konusunda bilinçlenmek ve bu konuda toplumu bilgilendirmek.
  • Güvenli Alışveriş: Tüketicilerin güvenli ve orijinal ürünlere ulaşmasını sağlamak.
  • Teşvik ve Ödüller:WPYBTURKEY uygulamamız ile İhlal bildirimlerinizle gelir elde etme fırsatı.

Nasıl Katılabilirsiniz?

  1. Üye Olun: Web sitemize üye olarak ve WPYB TURKEY bünyesinde gönüllümüz olarak topluluğumuza katılın.
  2. Sosyal Medya ve Online Platformlarda Marka Koruma Eğitimi
  3. Marka Dedektifliği Eğitimi
  4. Proaktif Marka Koruma Yaklaşımları Eğitimi
  5. Marka İhlali Tespiti Eğitimi
  6. Uygulama Kullanımı ve Raporlama Eğitimi
  7. Bu eğitimleri ücretsiz tamamlayarak büyük ailemizin bir üyesi ve eğitimli ve Sertifikalı Marka Dedektifi olun.
  8. İhlalleri Bildirin: Sokaklarda veya sosyal yaşamınızda karşılaştığınız marka ihlallerini ve taklit ürünleri raporlayın.
  9. Ödüllerinizi Kazanın: Her ihbarınız için ödüller kazanın ve topluma katkıda bulunun.

Birlikte daha güvenli ve adil bir ticaret ortamı oluşturabiliriz. Siz de bu toplumsal farkındalık hareketine katılın !

WPYB GLOBAL

FARKINDAYIZ,HAZIRIZ,YANINIZDAYIZ.

Devamını oku

Teknoloji

Truva Atı Virüsü Nedir? Kapsamlı Bir Rehber

Yayınlandı

on

Siber güvenlik ipuçları

Truva atı virüsü nasıl temizlenir

Bilgisayar dünyasının en tehlikeli zararlı yazılımlarından biri olan Truva atı (Trojan), adını Yunan mitolojisindeki Truva atından alır. Tıpkı mitteki atın içine saklanan askerler gibi, bu virüsler de zararsız görünen programların içinde gizlenerek sisteme sızılır. Bu yazıda, Truva atı virüslerinin ne olduğu, nasıl çalıştığı, türleri ve korunma yöntemleri hakkında detaylı bilgi vereceğiz.Güvenli internet kullanımın ilk adımı internetteki riskleri bilmektir.

Truva Atı Virüsü Nedir?

Truva atı virüsü, kullanıcıyı kandırmak için masum bir program gibi görünen ancak sistemde zararlı işlemler gerçekleştiren bir tür zararlı yazılımdır. Bu virüsler, genellikle e-posta ekleri, indirme siteleri veya sahte web siteleri aracılığıyla sisteme bulaşır.

Truva Atılarının Çalışma Mekanizması

Truva atları, sisteme bulaştıktan sonra gizlice çalışmaya başlarlar. Bu süreçte aşağıdaki gibi zararlı etkinlikler gerçekleştirebilirler:

  • Veri çalmak: Kullanıcı şifreleri, banka bilgileri gibi hassas verileri çalarak siber suçlulara aktarır.
  • Sisteme uzaktan erişim sağlamak: Saldırganların, bilgisayarınızı uzaktan kontrol etmesini sağlar.
  • Diğer zararlı yazılımları indirmek: Bilgisayarınıza başka zararlı yazılımlar bulaştırabilir.
  • Sistem performansını düşürmek: Bilgisayarınızı yavaşlatabilir ve çökebilir hale getirebilir.
  • Ağ trafiğini yönlendirmek: İnternet trafiğinizi kontrol ederek kişisel bilgilerinizi çalabilirler.

Truva Atı Türleri

Truva atları, gerçekleştirdikleri görevlere göre farklı türlere ayrılır. Bunlardan bazıları şunlardır:

  • Bankacı Truva Atı: Çevrimiçi bankacılık işlemleri sırasında kullanıcı bilgilerini çalar.
  • Arka Kapı Truva Atı: Saldırganların sisteme uzaktan erişim sağlamasını sağlar.
  • Ransomware: Kullanıcının dosyalarını şifreleyerek fidye talep eder.
  • Rootkit: Sistemin derinliklerine sızan ve tespit edilmesini zorlaştıran bir tür Truva atıdır.

Truva Atlarından Korunma Yolları

  • Güvenilir yazılım kullanın: Lisanslı ve güncel antivirüs programları kullanın.
  • E-posta eklerine dikkat edin: Bilmediğiniz kişilerden gelen e-posta eklerini açmayın.
  • Güçlü şifreler oluşturun: Karmaşık ve benzersiz şifreler kullanın.
  • İşletim sisteminizi güncel tutun: Üretici tarafından yayınlanan güncellemeleri zamanında yükleyin.
  • Şüpheli web sitelerine girmeyin: Güvenilir olmayan web sitelerine girmekten kaçının.
  • Kamu Wi-Fi ağlarını dikkatli kullanın: Kamu Wi-Fi ağlarında hassas işlemler yapmayın.
  • Yedek alın: Önemli verilerinizi düzenli olarak yedekleyin.

Sonuç

Truva atı virüsleri, siber güvenlik için ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. Bu nedenle, yukarıda belirtilen önlemleri alarak kendinizi ve cihazlarınızı koruyabilirsiniz. Şüpheli bir durumla karşılaştığınızda ise bir siber güvenlik uzmanından yardım almayı unutmayın.

SEO Uyumlu Ek Bilgiler:

  • Truva atı virüsü nasıl temizlenir
  • Truva atı virüsü belirtileri
  • Truva atı virüsü bulaşma yolları
  • En iyi antivirüs programları
  • Siber güvenlik ipuçları

Bu makale, Truva atı virüsleri hakkında kapsamlı bir bilgi sunmaktadır. Daha fazla bilgi için güvenilir siber güvenlik kaynaklarını takip edebilirsiniz.

Not: Bu makaledeki bilgiler genel bir çerçeve sunmaktadır. Siber güvenlik alanındaki gelişmeler doğrultusunda yeni tehditler ortaya çıkabilir. Bu nedenle, güncel bilgileri takip etmek önemlidir.

Devamını oku

Hukuk

Blockchain ve Yeni Nesil Dijitalleşmenin Vergi ve Finans Sistemlerine Uyumu

Yayınlandı

on

Yazar

Blockchain, sürekli büyüyen işlem kayıtlarının listesini, çalınma ve değiştirilme gibi tehlikelerden koruyarak tutan dağıtık veri tabanıdır. Merkezi bir sunucunun ve veya bir otoritenin kaldırılmasına olanak sağlayarak, dağıtık bir veri tabanı yapısında, ağdaki tüm katılımcılara şifrelenmiş şekilde verinin yayılmasını sağlar. Herhangi bir üçüncü tarafa gerek duymaksızın, yapılan işlemi blok içine kaydetme, bunu ağdaki her katılımcıya yayınlama, katılımcılar tarafından doğrulanan ve ağ protokolüne göre onaylanan blokların sistematik bir biçimde uç uca eklenmesiyle zincir işlem kaydı oluşturma prensibiyle çalışır.

Blockchain teknolojisi yüksek avantajlar barındırır. En önemlileri, aracıları ortadan kaldırır, kullanıcılara işlemler üzerinde tam kontrol yetkisi tanır, bu esnada kişisel mali riski en aza indirir, işlemleri hızlandırır, maliyetleri minimize eder, şeffaf güvenli ve erişilebilirdir, ilgili tüm endüstrilerdeki yenilik potansiyelini besler. Barındırdığı veriler tam, kesin, anlık ve geniş çapta kullanılabilirdir. Tek bir merkezden idare edilmediği için kötücül amaçlı yazılımların tek seferde saldırısıyla zarar görme ihtimali yoktur.

Ancak aynı zamanda regülasyonu ve yasal adaptasyonu zordur, yazılım güncellemeleri zordur, performansı merkezi sistemlere nazaran yetersiz kalabilir, imza ve doğrulamalar karmaşıklaşabilir, bitmesi günler haftalar alabilir, günümüz veri limitleri de bu sisteme yetmeyecektir. Bitcoinle yapılan ödemeler geri alınamaz yapıdadır, ve ayrıca kuru da çok dalgalı ve spekülasyona açıktır, dolayısıyla tüketim amaçlı kullanımı da mümkün olmayacaktır. Kullanıcıların bizzat sağladığı sistem güvenliği de tartışmalara ve ileride kapasite sorununa gebedir.

Bitcoin, Ethereum, Ripple ve diğer kripto para birimleri, blok zincirine bağlı platform türlerindendir ancak Blockchain teknolojisi, salt bu para birimlerinden bağımsız olarak, ülkelerin kimlik, sosyal güvenlik, enerji, oylama ve seçim, ve hatta vergi sistemlerine adapte edilebilecek zincir defter uygulamalarıyla yükselmektedir. Başka bir deyişle ülkelerin ülkelerüstü bu şifreli data blok zincirlerine adaptasyonu kapıdadır.

45 değişik ülkede, kamusal 202 alanda kullanımda olan Blockchain teknolojisi en çok ithalat ihracat alanında, borsalardaki işlem takiplerinde görülmektedir. Özel sektörün diğer kollarında ise, an itibariyle, Takas İstanbul’un yapmış olduğu Takasbank Blokzincir Tabanlı Transfer Platformu, “BiGA-Dijital Altın” dikkat çekmekte, dijital varlığa dönüşebilen altının blokzincir teknolojisi ile zaman kısıtı olmaksızın kişiden kişiye transferine imkan tanıyan projeye ilk etapta Ziraat Bankası, Vakıfbank, Garanti BBVA, Albaraka Türk Katılım Bankası, Kuveyt Türk Katılım Bankası ve Ziraat Katılım Bankası katılmış, bu bankalar arası 7 gün 24 saat esaslı çalışacak bir teknolojik yapı kurulumuna başlanmıştır. Bu projeler dışında da “Değer Transfer Sistemi”, “Kitle Fonlaması” ve “Bireysel Emeklilik Sistemi” de Blockchain entegrasyonuna başlama aşamasındadır.

Kripto para sahiplerinin kendi varlıklarını kendi kişisel cüzdanlarında tutabilmeleri, kişiden kişiye para transferi yapabilmeleri ve bunları yaparken bir başka kuruma ihtiyaç duyulmadan yapılabilmesi para ve varlık transferleri açısından bir devrim niteliğinde olduğundan, Blockchain teknolojisinin gelişmesi bankacılığı yeniden yazacak güçte olacaktır. Günler süren uluslararası para transferleri saniyeler içerisinde gerçekleştirilmekte, dünya genelinde yapılmaya başlandığı gibi ülkemizde de bu teknolojiyi kullanmaya başlayan bankalarımız mevcuttur.

Hızlı ve ucuz para transferi yanı sıra, güvenlik ve değiştirilemeyen ağ yapısı sayesinde üretim ve lojistik gibi sektörlerde maliyetlerin düşmesi en büyük avantajlardandır. İmzalanacak olan akıllı sözleşmeler sayesinde, ticaret hayatı daha güvenli bir noktaya evrimleşebilir. Bu akıllı sözleşmeler sayesinde bir malın üretiminden teslimine kadar geçen her aşama takip edilebilir hale gelecek, para transferleri otomatik olarak gerçekleştirilecektir. Yapılacak işlerin teslim sürelerine göre, cezai şartlar veya ödüller şeklinde her iki tarafı koruyan maddeler eklenerek, satıcı ve alıcının, yapılan ticareti değiştirilemez bir şekilde koruma altına almaya çalışması da otomatik olarak sağlanmış olur.

Akıllı sözleşmelere dönüşmüş mali anlaşmalar, işlem detayları, taraf bilgileri, fiyatlar ve ödeme koşulları, tabi olunacak vergiler, diğer hukuki koşullar ile, yani tüm gerekli detaylar ile, muhasebe sistemine ve mevzuat bütününe tam erişimde olacaktır. Uluslar arası vergilemeye konu olan işlemlerde de güvenlik ve etkinlik sağlanacak bu yeni sistemin oturtulması, kamusal sistemlerin teknolojik altyapısının geliştirilmesi, bilişim teknolojilerinde AR-GE’ye yapılan yatırımların artması gibi güçlendirmelerle mümkün olacaktır.

Blockchain teknoloji adaptasyonlu Katma Değer Vergisi Sisteminde, KDV’yi alış fiyatından otomatik olarak ayıran, ürünlerde hızlı yanıt kodlarını tarayan akıllı sözleşmeler bulunur, böylece vergi, müşterinin yaptığı şekliyle fiyattan ayrılır ve doğrudan hazineye gönderir. Müşteri faturayı işletmeye öder, işletme tedarikçilerine faturayı öder, yani KDV’nin doğuşundan nihai tüketiciye ulaşmasına kadar tüm işlemler kayıt altına alınmış olur.

Vergi mükelleflerinin, tutmak ve muhafaza etmekle yükümlü oldukları tüm mali defterler, blockchain sisteminde, akıllı sözleşmelerden oluşan bir yazılım halinde Vergi İdaresi tarafından saklanacak, tüm işlemlerin dolaylı tarafı bulunan vergi idareleri, bu yazılıma adapte bulunduklarından tüm vergi ve sair mali yükümlülükleri zamanında tahsil edebilecek hale gelecektir. Tabii ödemelerin kripto para ile yapılması gerekeceğinden, her mükellefin, kurumsal adaptasyonlar sonrası bir kripto para hesabı bulunacak ve aktarımlar buradan yapılacaktır.

Ortak veri paylaşımını mükemmelleştirecek Blockchain adaptasyonlu vergi sistemlerinde, düzenli olarak verilen beyanname ve bildirimler birkaç beyannamede birleştirilip kurumlar arasında onaylanarak Blockchain ağı üzerinde tutulabilecek, bu sayede verilerin güvenliği, yedeklenmesi ve kurumlar arası paylaşımı daha etkin bir şekilde yürütülebilecektir. Bu ağın yapılandırılması sırasında kademeli güvenlik standartları sayesinde bilgi almak isteyen kurumların sadece kendilerini ilgilendiren bilgilere erişmesi sağlanabilecek, Blockchain teknolojisi ile çalışacak online yazılımlar günümüz muhasebesini evrime uğratacaktır. Bu sayede şu an kullanılmakta olan E-Uygulamalar ihtiyaç olmaktan çıkabilir. Yapılan kayıtlar anlık ağ kaydı olabilecek yada Blockchain ağının yapılandırılması sırasında belirlenen kurallara göre belli bir süre içinde iz kalacak şekilde değiştirilebilecek, yahut da bir değişiklik olmaksızın yeni kayıtlar ile düzeltme yoluna gidilmesi sayesinde tüm kayıtlar ağ üzerinde izlenebilir bir şekilde tutulabilecektir. Değiştirilemez olan ağ yapısı ve bırakılan izler sayesinde iç ve dış denetim çok daha hızlı ve daha az denetim riski ile yapılabilir duruma gelebilir.

Blockchain teknoloji adaptasyonlu Kamu Mali Denetim Sisteminde, gerçekleştirilen mali işlemler blok zincire dahil olur, denetim elemanları şüpheli olabilecek blokları takip eder, şüpheli blok zincir işlemi seçilir, işleme ait dokümanlar elde edilir, denetim memurlarının şüpheli duruma ait görüşü raporlanır, herhangi bir ihlal tespitinde yasal süreç başlatılır. Böylelikle, sanal defter uygulamasına geçen mükellef, girilen verileri geri alıp silemeyecektir, bu da iz sürmeyi kolaylaştırdığından vergi kaçakçılığını azaltacak, verinin güvenliği sağlandığından bireyler arası mikro işlemler şeffaf hale gelecektir.

SONUÇ OLARAK, Kullanımı çok uluslu şirketleri aşmış küçük işletmeler arasında dahi hızla yaygınlaşan “dijital ekonomi faaliyetlerinin” regülasyonu ve vergilendirilmesinde ortak bir yaklaşım şarttır. Türkiye iç mevzuatında farklı uygulamalara sahiptir ve tüm bu farklılıkların, ülkelerin dijital ekonomik işlemlerin vergilendirilmesinde uzlaşılacak yeni standartlara uyum sağlaması zaman alacaktır. Tek taraflı kalacak çözüm arayışları da çifte vergileme sorunu doğuracağından, OECD başta olmak üzere uluslar arası finans otoritelerinin bu konuda uluslararası konsensüs oluşturacak öneriler geliştirmesi önem arz etmektedir. Yakın gelecekte devletler, dijital ekonominin vergilendirilmesinde egemenliklerinin bir kısmını diğer ülkelere bırakabilecek, diğer ülkeler de bu devletler adına vergi tahsil etmeye başlayabilecektir. Ülkemizde de, 6745 sayılı Kanunun 9. maddesi ile Vergi Usul Kanununun “vergi kesenlerin sorumluluğu” başlıklı 11. maddesine eklenen fıkra ile Bakanlar Kuruluna, ödeme yapılan kişilerin mükellef olup olmamasına, ödeme yapan veya ödemeye aracılık edenlerin vergi kanunlarına göre vergi kesintisi yapmak zorunluluğu bulunup bulunmamasına, ödemenin konusunun mal veya hizmet alım satımı olup olmamasına, elektronik ortamda gerçekleştirilip gerçekleştirilmemesine, ödeme yapılanın bu tutarı vergi matrahının tespitinde indirim konusu yapıp yapmamasına bakılmaksızın, vergiye tabi işlemlere taraf veya aracı olanlara vergi kesintisi yaptırmaya, iş grupları, iş nevileri, sektörler ve emtia grupları itibarıyla, vergiye tabi işlemle ilgili, vergi kanunlarında belirtilen alt ve üst limitler arasında olmak şartıyla, farklı kesinti oranları tespit etme yetkisi verilmiştir. Bu düzenleme, vergide sorumluluk uygulamasını dijital işlemler de kapsayacak şekilde genişletmiş ve dijital ekonomi faaliyetlerinin vergilendirilmesinde önemli bir adım atılmıştır.

Av. Bengi Memiş

KAYNAKÇA :

• Blockchain İle Mali Uygulamalar – Ersan Öz – www.denizligazetesi.com

• Blockchain Ve Maliye Uygulamaları – Ersan Öz – Vergide Dijitalleşme Sempozyumu – www.acaport.com

• Blokzincir (Kriptopara) Teknolojisi ve Finansal Sistemlere Kaçınılmaz Etkileri – Dr. Murad Kayacan – Oğuzhan Çelik

• Blockchaın Teknolojisi Ve Günümüz Finansal Sistemine Olası Etkileri – Semih Erdoğan – Dağhan Bodur – Mali Çözüm – İSMMMO Yayınları

Hayata Pi Academic İle Bakın

Pi Academic platformu olarak, yazar, editör ve diğer içerik üreticilerimizle sizler için ilgi çekici ve ilgiyle takip edebileceğiniz içerikler üretmekteyiz. Sizlere sunduğumuz içerikler başta Bilim, Teknoloji, Hukuk, İş Dünyası ve Haberler olarak kategorize edilmiştir. Tercih ettiğiniz içerik kategorisine tıklayarak okumaya başlayabilirsiniz.

Bununla beraber siber güvenlik alana ilgi duyuyor ve internette güvende kalmanız için bir şeyler okumak isterseniz buradan temel tavsiyelerle başlayabilirsiniz.

Devamını oku

Trend Yazılar