Sağlık
Tarihte erkek olarak tıp diploması alan ilk kadın
Tarihte erkek tıp diploması alan tek kadın ‘’Margaret Ann Bulkley’’
Tarihte tıp diploması alan ilk kadın Elizabeth Blackwell’dir. Fakat ondan 40 yıl önce doğan ve o doğmadan 9 sene önce tıp diploması alan bir kadın daha vardır: James Barry olarak tanınan Margaret Ann Bulkley.
Tarihte erkek tıp diploması alan tek kadın ‘’Margaret Ann Bulkley’’
Tarihte tıp diploması alan ilk kadın Elizabeth Blackwell’dir. Fakat ondan 40 yıl önce doğan ve o doğmadan 9 sene önce tıp diploması alan bir kadın daha vardır: James Barry olarak tanınan Margaret Ann Bulkley.
Margaret, 1789 yılında İrlanda’da fakir bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelir. Anlatılanlara göre daha çocuk yaşta kendisine ve zekasına düşkün dayısının tacizine uğramış hatta ondan bir de çocuğu olmuştur.
Gençlik yıllarında kadının eğitim düzeyi en fazla okuyabilecek kadardır. Ve kadınların eğitilmesine gerek de duyulmayan bir dönemdir. Margaret fikre şiddetle karşı çıkmıştır. Bu hayali, ilerleyen süreçte amcası sayesinde elit bir çevreye girme fırsatı yakalaması ile mümkün olabilecektir. Venezuelalı bir radikal olan General Francisco De Miranda ile tanışan Margaret ona doktor olma planını anlatır.
Bunun bir kadın olarak olanaksızlığını bilen Margaret, annesinin de yardımı ile, kılık değiştirmeye karar verir. Hedefi elindeki referans mektubu ile Londra’ya gitmek ve burada tıp fakültesine girmektir.
Margaret Ann Bulkley, Dr. James Barry olur
Adını değiştirdiği sırada gerçek James Barry’nin ölümünün üzerinden 3 yıl geçmiştir. 20’li yaşlarında olan Margaret artık yeni James Barry olacaktır. Sırtında paltosu, tiz sesi ve takdire şayan teni ile zeki bir erkek imajı çizer.
Margaret Ann Bulkley bir kadın olarak tıp dersleri alamaz fakat James Barry ismiyle bunu yapabilir. 1813 yılında orduya doktor olarak katılır. Ve bu sayede çocukluk hayali gerçekleşmiş olur.
James Barry kariyerinde çok büyük bir ilerleme kaydeder ve ordu görevi süresince yaralı askerlerin tedavileri için koşulları geliştirir. Kibirli ve aksi biri olan Barry, ilerleyen rütbesine rağmen askerlerle düello yapacak kadar erkek kimliğini de benimser.
1815 yılında ise Güney Afrika Cape Town’da bulunan İngiliz Sömürge Birliği’ne atanır. Barry burada da boş durmaz ve Cape Town’da ilk kez İngiliz bir doktor olarak sezaryen doğum operasyonu gerçekleştirir. Bu operasyon devamında bebek ile annenin hayatı kurtulur. O zamanlarda normal doğumda bile bebek ve annelerde ölümü oranının çok yüksek olduğu düşünülünce bu çok önemli bir gelişedir.
Görev yaptığı süre içerisinde hapishane, yetimhane ve akıl hastanelerinde çalışır. Hastanelerde hastalıkların yayılmasını önlemek için hijyen kurallarını bizzat fazlalalştırır. Çalıştığı dönemde Cape Town’daki hastanede ölüm oranlarının yüzde 90 kadar azalmasını sağlar.
Zengin, köle, fakir ayırt etmeden tüm insanlar ile ilgilenir ve İngiltere’den önce Afrika’da insanları çiçek hastalığına karşı aşılar.
James Barry 44 sene boyunca birçok sömürge bölgesinde erkek cerrah olarak çalışır. 1856 yılında Güney Afrika’da cezaevlerinde mahkûmlarla ilgilenir ancak bu üst yönetim tarafından hoş karşılanmaz ve mahkemelik olur.
Doktor olarak çok önemli bir yere sahip de olsa, Cape Town Valisi Lord Charles Somerset ile yakın ilişki içerisinde olması sebebiyle, dedikoduların pençesinden kurtulamaz. Bazı kaynaklar Vali’nin Barry’nin gerçek cinsiyetini bildiğine ve sevgili olduklarını söyler.
Kendisinin 50 yıllık emektar yardımcısı Danzer, Margaret’ın büyük titizlikle sakladığı sırrı bilen, hayatta en çok güvendiği kişidir. Danzer her sabah getirdiği havlular ile Bulkley’in vücut hatlarının gözükmemesi için onu sarıp güne hazırlar.
Ve Gerçek Ortaya Çıkar
Margaret Ann Bulkley, 1859 yılında emekli olur ve 1864’te İngiltere’ye döner. 1865 yılında dizanteriden hayatını kaybeder. Vasiyeti kıyafetleri ile gömülmek olsa da öldüğü zaman gerçek cinsiyeti ortaya çıkar.
James Barry’nin kadın olduğunu öğrenen hükumet bundan oldukça utanç duyar. Bu nedenle de Barry ile ilgili olan tüm kayıtları mühürler. Tam 100 yıl boyunca bu bilgi herkesten saklanır. 1950’li yıllarda tarihçi Isobel Rae bu kayıtlara erişince gerçek gün yüzüne çıkarılmış olur.
Şuan ki sezaryen doğumlar başarıylagerçekleşiyorsa bunu Dr. James Barry olarak anılsa bile aslında bir kadın olan Margaret Ann Bulkley’e borçluyuz.
Hayata Pi Academic İle Bakın
Pi Academic platformu olarak, yazar, editör ve diğer içerik üreticilerimizle sizler için ilgi çekici ve ilgiyle takip edebileceğiniz içerikler üretmekteyiz. Sizlere sunduğumuz içerikler başta Bilim, Teknoloji, Hukuk, İş Dünyası ve Haberler olarak kategorize edilmiştir. Tercih ettiğiniz içerik kategorisine tıklayarak okumaya başlayabilirsiniz.
Bununla beraber siber güvenlik alana ilgi duyuyor ve internette güvende kalmanız için bir şeyler okumak isterseniz buradan temel tavsiyelerle başlayabilirsiniz.
Bilim
Daha Hızlı Öğrenmeye ve Hatırlamaya Yardımcı Olacak 11 Bilimsel İpucu
Çocuklar, ebeveynlerinin kendileri için belirlediği yüksek hedeflere ulaşmak adına, kendilerince bir savaş stratejisi oluştururlar. Bu stratejiler, ileride işleri kolaylaştıracaktır elbette ancak, bazı insanlar öğrenme ile ilgili yöntemlerini geliştirmezler ve hayatları boyunca aynı şekilde öğrenip düşünürler. Neyse ki bilim, imdadımıza yetişiyor. İşte öğrenmeyi ve hatırlamayı kolaylaştıracak püf noktaları.
Yeteneklerin parça parça olarak alınması daha kolaydır.
Gitar öğrenmek isterseniz, tüm parçaları tek seferde birleştirmeyi düşünmeyin. Birkaç kolay akordu öğrenmenin daha küçük, daha ölçülebilir olan hedefini, doğru olarak nasıl ilerleneceğini ve bu akortları nasıl bir araya getireceğinizi ayarlayın.
Zamanla, bu ufak becerilerin birikimi, gitar çalma yeteneğini de arttıracaktır.
Mekanik öğrenmeye ve gerçeklere dayalı derslere uygulanan bir tekniktir.
Aynı anda birden fazla iş yapmaktan vazgeçin.
Birçok insan, bu durumu üstün bir meziyetmiş gibi görür. Ancak beyin, aynı anda iki farklı işe aynı seviyede dikkat veremez. Bir görevin tek tek adımlara bölünmesine ilaveten, enerjinizi tek bir göreve ayırdığınızdan emin olun. Dikkatiniz bozulduğunda, odağı orijinal göreve geri döndürmek yaklaşık 25 dakika sürer.
Birden fazla görevi veya işi aynı anda yapmaya çalışmak, farklı becerileri veya kavramları kısmen anlamanızdan başka hiçbir işe yaramaz.
Öğrendiklerinizi yazın. Sürekli yazın.
Bilgileri zihne aktarmanın en iyi yolu, yazmaktır. Araştırmalar, insanların, öğrendikleri şeyleri yazması gerektiğini öneriyor. Teknolojik değil, eski tarz düşünün ve kaleme kağıda sarılın.
2014 yılında yapılan bir araştırma, kalem ve kağıtla not alan öğrencilerin, dizüstü bilgisayarlarında not alan öğrencilerden daha fazlasını öğrendiğini ortaya çıkardı. Bu öğrenci grubu, gerçekleri hatırlama, karmaşık fikirleri ayırma ve bilgi sentezleme konusunda diğerlerinden daha yetenekliydi.
Hatalarınızı kutlayın ve üzerlerinde çalışın.
Kimse mükemmel değil. Öğrenmek, denemeler yapmak, başarısız olmak ve hatalardan ders çıkarmaktan geçer. Yapılan bir araştırma, beyinde, hata yaptığımız anılara pek yer vermediğimizi keşfetti. Aslında, tam aksine, çatlakları onarmak için o anılara daha fazla yer vermemiz gerekiyor.
Ebeveynlere bu konuda çok iş düşüyor. Anne babalar, çocuklarına hiç hata yapmamaları gerektiğini aşılamaya çalıştıklarında, bu durum çocuklarda bir sürü bilgi eksikliğine sebep oluyor.
İyimser olmak, başarıya giden yolda yardımcınızdır.
Çocuklara negatif enerji yüklemek, kendilerinden şüphe etmelerine, endişe içine girmelerine sebep oluyor ve bu çok ciddi zihinsel hasarlara yol açıyor.
Harvard Business School profesörü Alison Wood Brooks; “Kaygı, gerçek çözümleri ve çözüm üreten gerçek düşünce kalıplarını keşfetmemizi engelliyor” diyor.
Ebeveynler, öğrenmeyi keşif olarak görmeleri için çocuklara öğretmelidir. Öğretmek, karar zorlaştığında bir kararlılık hissi vermeye yardımcı olacaktır.
Heyecan verici konular sıkıcı olanlardan daha ‘yapışkandır’.
Tuhaf detaylar barındıran konular, çocukların hafızalarında daha kalıcı izlere sahip olabiliyor. Örneğin; babaannesinin tuhaf kokulu, gerilim filmi dekoru gibi olan evini çok net hatırlıyorlar. Ya da babalarının giydiği o limon sarısı garip şortu.
Eski ABD hafıza şampiyonu Joshua Foer, her kartı garip bir görüntü ile birbirine bağlayarak iki dakikadan kısa bir sürede, destedeki tüm oyun kartlarını ezberledi. Çocuklar, bu avantajı daha faydalı işler için kullanabilirler tabii.
Hızlı okumaya alışın, zaman kazanın.
Olay basit: Daha hızlı okuyabiliyorsanız, daha hızlı öğrenebilirsiniz. Beyni, kelimeleri daha hızlı işleyecek şekilde eğiterek, her birini ayrı ayrı hayal etmeden ziyade bütün kelimeleri okumaya alışıyorsunuz.
Çalışın, çalışın, çalışın.
Güçlü bir iş ahlakı beyinde gerçek bir etki yapar. 2004 yılında yapılan bir araştırma, hokkabazlık gibi becerilerin daha fazla ‘gri madde’ ürettiğini tespit etti. Çalışmayı bırakan insanlarda ise bu özellik kayboldu. Oysa hokkabazlık çok özel bir durum değildi, sadece çalışmayı gerektiriyordu.
Ne yapmadığınızı öğrenmek için bildiklerinizi kullanın.
Çocuklar zor bir konu ile karşılaştıklarında zorlanırlar. Ebeveynler, çocukların konuları anlamalarına yardımcı olurlar. Bu uygulamaya, ilişkisel öğrenme denir. Bir öğrenci futbolu sevebilir ancak diferansiyel hesap ile uğraşabilir. Spiral bir geçiş ile bir viraj eğrisi arasındaki benzerlikleri görebiliyorsa, soyut kavramları anlamada daha yüksek şansa sahiptir.
Zor durumlar her zaman kötü değildir.
Çocuklar zorlu problemlerle başa çıkmayı öğrenmeli. Fakat kanıtlar, bir probleme çok uzun süre harcamanın onu daha da karmaşık hale getirebileceğini gösteriyor.
Çözüm: Bir şeyi aslında çok iyi biliyor ancak o an hatırlamıyorsanız zorlamayın, Google’a sorun.
Başkalarına bir şeyler öğretmek sizin için de faydalı.
Bilim adamları bu durumu “koruyucu etki” olarak adlandırdı. Öğrendiğiniz bir şeyi kendi sözcüklerinizle tanımladığınızda, yalnızca bir fikri ustalıkla göstermekle kalmazsınız. Kendi anlayışınızı da geliştiriyorsunuz demektir.
Bilgileri birisinin kolaylıkla sindirebileceği küçük parçalara ayırırken, konu ile belirli bir samimiyet kazanmış oluyorsunuz.
Genel
İlişki Sorunları: Sağlıklı Bir İlişki İçin Tam Kılavuz
Giriş
İnsanoğlu var olduğundan beri ilişkiler ve iletişim de bir şekilde var.Peki “İlişki sorunları nasıl çözülür?”, “İlişkide iletişim problemleri”nelerdir?
İlişkiler, hayatımızın en değerli hazinelerinden biridir. Ancak zaman zaman tüm ilişkilerde iniş çıkışlar yaşanabilir. İletişimsizlik, güvensizlik, farklı beklentiler gibi birçok faktör ilişki sorunlarına yol açabilir. Bu yazımızda, ilişki sorunlarının nedenlerini ve çözüm yollarını detaylı bir şekilde ele alacağız. İlişki sorunları nasıl çözülür, ilişkide iletişim problemleri gibi sıkça sorulan soruların cevaplarını bulacaksınız.
İlişki Sorunlarının Yaygın Nedenleri
- İletişimsizlik: Düşünceleri ve duyguları açıkça ifade edememe, dinleme becerisinin zayıf olması, anlaşmazlıkları çözmek yerine kaçınma gibi durumlar iletişimi olumsuz etkiler.
- Güvensizlik: Geçmiş deneyimler, aldatma gibi durumlar güvensizlik duygusunu tetikleyebilir.
- Farklı Beklentiler: İlişkiye dair farklı beklentiler, hayal kırıklıklarına ve çatışmalara neden olabilir.
- Rol Dağılımı Sorunları: İlişkideki rollerin belirsizliği veya eşitsizliği, dengesizlik yaratabilir.
- Dış Etkenler: Aile, arkadaş çevresi, iş hayatı gibi dış etkenler de ilişkiyi olumsuz etkileyebilir.
İlişkide İletişim Problemleri ve Çözümleri
İletişim, ilişkilerin temel taşıdır. Etkili iletişim kurmak için:
- “Ben” dili kullanın: Suçlayıcı cümleler yerine kendi duygularınızı ve düşüncelerinizi ifade edin.
- Dinleyin: Partnerinizi yargılamadan dinleyin ve anlamaya çalışın.
- Empati kurun: Partnerinizin bakış açısını anlamaya çalışın.
- Sabırlı olun: Sorunları hemen çözmeye çalışmak yerine sabırlı olun ve adım adım ilerleyin.
- Profesyonel yardım alın: Gerekirse bir çift terapisti ile çalışın.
İlişki Sorunlarını Çözmek İçin İpuçları
- Açık ve dürüst iletişim kurun: Düşüncelerinizi ve duygularınızı saklamayın.
- Birbirinizi dinleyin: Karşılıklı olarak dinlemek, anlaşmazlıkları çözmenin ilk adımıdır.
- Empati kurun: Partnerinizin duygularını anlamaya çalışın.
- Ortak noktalar bulun: Birlikte keyif aldığınız aktiviteler yaparak bağınızı güçlendirin.
- Küçük adımlarla başlayın: Büyük sorunları çözmeye çalışmak yerine küçük adımlarla başlayın.
- Sabırlı olun: İlişkiler zaman ve çaba gerektirir.
- Profesyonel yardım alın: Gerekirse bir çift terapisti ile çalışın.
Sağlıklı Bir İlişki İçin Yapılması Gerekenler
- Kendinize zaman ayırın: Hobilerinizle ilgilenin, arkadaşlarınızla vakit geçirin.
- Yeni şeyler öğrenin: Kendinizi geliştirmeye çalışın.
- Spor yapın: Düzenli egzersiz hem fiziksel hem de zihinsel sağlığınızı destekler.
- Minnettar olun: Partnerinizin olumlu özelliklerine odaklanın.
- Romantizmi canlı tutun: Sürprizler yapın, birlikte vakit geçirin.
- Sonuç
İlişkiler, emek ve çaba gerektiren bir süreçtir. İlişki sorunları yaşamak, her çiftin başına gelebilecek normal bir durumdur. Önemli olan, bu sorunları çözmek için çaba göstermek ve ilişkinize yatırım yapmaktır. Yukarıdaki önerileri uygulayarak, ilişkinizi daha sağlıklı ve mutlu bir hale getirebilirsiniz.
Eğitim
Selfie Göndermeden Önce Sorulacak Üç Soru
“Selfie Atmadan Önce Bunları Düşünmeli miyiz?
Sosyal Medyanın İki Yüzü: Sosyal medya hem sosyal bağlantıları güçlendirerek olumlu etkiler yaratabilir hem de depresyon, yalnızlık gibi sorunlara yol açabilir.
Selfie Paylaşımının Psikolojik Temelleri: Selfie paylaşımı, kişinin kendini daha iyi hissetme, sosyal onay alma ve dikkat çekme gibi farklı psikolojik ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik olabilir.
Görünüş Obsesyonu ve Vücut İmajı: Sosyal medyada paylaşılan mükemmel görünümlü fotoğraflar, gençlerde gerçekçi olmayan güzellik standartları yaratabilir ve vücut imajı sorunlarına yol açabilir.
Gerçek Benlik ve İdeal Benlik: Paylaşılan fotoğraflar, kişinin gerçek benliği yerine idealize edilmiş bir versiyonunu yansıtabilir ve bu durum, özgüven eksikliği ve sosyal kaygıya neden olabilir.
Sosyal Medya Bağımlılığı ve Zihinsel Sağlık: Aşırı sosyal medya kullanımı, bağımlılığa yol açabilir ve depresyon, anksiyete gibi zihinsel sağlık sorunlarını tetikleyebilir.
Ne yayınladığınız kadar neden yayınladığınız da önemli
Sosyal medya kullanımı ruh sağlığı üzerinde olumlu ve olumsuz etkilere sahip olabilir. Araştırmalar, Facebook, Instagram ve benzeri platformların depresyon, yalnızlık ve uyku bozukluklarıyla bağlantılı olduğunu gösteriyor. Ancak sosyal medya kullanımı aynı zamanda başkalarıyla sosyal bağlantılar kurmaya yardımcı olmanın yanı sıra politik ve sivil hayata katılımı da teşvik edebiliyor.
Sosyal medya ve psikolojik iyilik hali üzerine yapılan araştırmalardan edinebileceğiniz iki net dersimiz var. Öncelikle, sosyal medya katılımınız bir bağımlılık gibi görünmeye başlarsa, bu zihinsel sağlık için kötü bir haber. Araştırmacılar, bağımlılık yapan sosyal medya kullanımını “davranışları kontrol altına almak için kontrol edilemeyen bir motivasyonla yönlendirilen çevrimiçi etkinlikler hakkında aşırı derecede endişe etmek ve diğer önemli yaşam alanlarını olumsuz etkileyecek şekilde çok fazla zaman ve emek harcamak” olarak tanımlıyor.
İkinci önemli ders de, sosyal medyadaki aktivitelerinizin önemli olduğudur. Sosyal medya içeriğinin pasif tüketimi ruh hali ve zihinsel sağlık üzerinde olumsuz bir etkiye sahiptir ancak destekleyici çevrimiçi etkileşimler olumlu havayı arttırmaya ve topluluk hissi yaratmaya yardımcı olabilir.
Sosyal medya mesajlarının her türünde selfie’ler çok eleştirilebilir, ancak “selfie bilimi” çoğunun sandığı kadar kolay olmayabilir. Örneğin, selfie yayıncılığının, benlik saygısıyla ilgili önemli bir şeyi ortaya koyduğunun açık bir kanıtı yoktur. Selfie postalamanın zihinsel sağlık üzerinde olumsuz bir etkisi olabileceğini belirlemek için biraz daha derine inmeliyiz. Bu parçanın amaçları doğrultusunda “başkası tarafından alınıp alınmadığı ve dolayısıyla bir selfie olmadığı halde” kendinize ait herhangi bir fotoğraf için “selfie” kısaltması kullanılmıştır.
Kendinize sosyal medyaya bir görüntü göndermeden önce şu üç soruyu sorun. Bir ergenin ebeveyni iseniz, çocuğunuzu bu soruları kendine sormayı alışkanlık haline getirmeye ikna edip edemeyeceğinize bakın.
Nasıl göründüğünüz konusunda iyi hissetmiyorsanız, güzel bir resminizi yayınlar ve olumlu yorumları beklersiniz. Gayet doğal görünüyor değil mi? Kötü haber şu ki, görselle ilgili içeriği sosyal medya platformlarında yayınlamak ve tüketmek, her türlü vücuttaki memnuniyetsizliğin artması ve yeme sorunları gibi olumsuz vücut imgesi sonuçlarına varıyor.
Yazınızın yorumlarına “Çok güzel!” yazan insanlar sayesinde anlık bir şaşkınlık hissettiğiniz halde, kendinize olan bu güven artışı en iyi ihtimalle kısa ömürlü olur. Görünüşünüze ne kadar çok odaklanırsanız, bu konuda o kadar kötü hissetmeye başlamaya meyilli olursunuz. Peki ya umduğunuz yorumları ve benzerlerini almazsanız ne olur? Sonra görüntüyü yayınlamadan önce yaptığınızdan daha kötü hissetmeye başlıyorsunuz. Kişisel imajınızın sosyal medya tarafından rehin alınmasına izin vermeyin. Beğenenler ve yorumlar sizi gerçekten güzel hissettirseydi daha fazla güvence elde etmek zorunda kalmazdınız.
Gösterdiğim kişi gerçek “Ben” miyim?
Gerçekte olduğunuz kişi (gerçek benlik) ile başkalarının kendinize inanmasını istediğiniz (benlik idealiniz) benlik arasında fark vardır. Göndermekte olduğunuz resim gerçekte kim olduğunuzu gösteriyor mu? Yoksa kendinizi, sizin olmadığınız birine benzemek için filtreleyip düzenliyor musunuz?
Gönderdiğiniz resimler sadece kendi zihinsel sağlığınızla alakalı değildir; arkadaşlarınızın ve takipçilerinizin zihinsel sağlığını da etkileyebilir. Kendimizi, sosyal medyada gördüğümüz imgelerle kıyaslayıp karşılaştırmadan edemeyiz. Bu görüntüler sürekli filtreleniyor, düzenlenmiş veya gerçekçi değilse, iç dünyamızı diğer insanların dışavurumlarıyla mukayese ediyoruz. Gerçek dünyada, insanların gözenekleri, kırışıklıkları ve lekeleri var. Yaşıyoruz. Bazı günlerde yoruluyoruz. Bazen saçlarımız garip görünüyor. Yayınladığımız imgelerden kendimizi değiştirirken başkaları için çok fazla enerji harcıyor ve gerçek sağlıklı ilişkileri teşvik eden enerjiyi yeterli miktarda bulamama riskiyle karşı karşıya kalıyoruz.
Aslında nasıl olduğunuzu yakalamayan sosyal medya görüntüleri göndermekten kaçının. Gerçekte kim olduğunuzu gösteren resimlerde ısrarcı olun – yani sizin için önemli olan şeyleri açığa çıkaran görüntülerde.
Bu fotoğrafımı aslında endişeli ve depresif bir ruh halinde olduğum için mi yayınlıyorum?
Anksiyete ya da depresyon ile mücadele ettiğinizde başkalarına güven vermek istemek normaldir, ancak bunu selfie ile ilân etmek muhtemelen ulaşılması gereken en etkili yol değildir. Araştırmacılar sosyal medya kullanımının anlık etkisini incelediğinde, negatif havayı artırdığını ve yaşam memnuniyetini azalttığını keşfettiler. Bu bulgular, bağımlılık düzeyinde sosyal medya kullanımını gösterme ve kaygı, depresyon ve sosyal medya kullanımı arasında daha güçlü bağlar bulunduran ergenlik dönemindeki kız çocukları ve genç kadınlar için özellikle önemlidir.
Kendini beğenmek için olumlu tepkiler almak, ruh halimizi iyileştirip motivasyonumuzu arttırıyor gibi görünse de, depresyon ve endişe ile savaşmanın daha iyi yolları vardır. Biraz egzersiz yapın, bir evcil hayvan ile vakit geçirin, kişisel olarak ilgilenen biriyle bağlantı kurun veya başkası için bir şeyler yapın. Bu seçeneklerden herhangi birinin çevrimiçi resimsel güvence arayışından çok daha etkili olduğu düşünülmektedir. Tabii ki önemli mücadeleler yaşıyorsanız, lütfen profesyonel yardım isteyin.
Kaynak: Renee Engeln, Ph.D., a professor of psychology at Northwestern Yazar: Nilüfer Şen
-
Eğitim4 yıl önce
Öğrenmeyi Öğrenmek ‘Metabilişsel Düşünme’
-
Sağlık4 yıl önce
Salisilat Alerjisi
-
Hukuk4 yıl önce
Adli Psikoloji Dünya ve Türkiye Tarihçe
-
Yazılar4 yıl önce
Zihin Teorisi Ve Sally-Anne Testi
-
Bilim4 yıl önce
Hazırcevap Einstein
-
Bilim4 yıl önce
Organ Yenileme Ustası Semenderler
-
Bilim4 yıl önce
Capgras Sendromu
-
Teknoloji4 yıl önce
Jeff Bezos’un Planı Çok Büyük