Sağlık
Saç Koparma Hastalığı
Saç koparma hastalığı olarak bilinen Trikotilomani, genetik, duygusal ve çevresel faktörlerin bir bileşimi sonucu ortaya çıkar. Psikiyatride dürtü bozuklukları içinde sınıflandırılır ve tedavi edilebilir.
Saç Koparma Hastalığı: Trikotilomani
Saç koparma hastalığı olarak bilinen Trikotilomani, genetik, duygusal ve çevresel faktörlerin bir bileşimi sonucu ortaya çıkar. Psikiyatride dürtü bozuklukları içinde sınıflandırılır ve tedavi edilebilir.
1889’da Fransız dermatolog Francois Hallopeau tarafından saç koparma hastalığına bu isim verilmiştir. Yunanca triko saç, tillo çekme, ve mani delilik, aşırı istek anlamına gelmektedir.
Trikotillomani kimlerde görülür?
Her yaştan, her etnik gruptan, cinsiyetten, milletten ve sosyoekonomik düzeyden kişilerde bu hastalık gözlenebilir. Çocukluk döneminde hastalık kızlarda ve erkeklerde neredeyse eşit sıklıkta izlenirken yetişkinlikte vakaların yüzde 80-90’ı kadınlardan oluşur. Toplum içinde görülme sıklığı yüzde 1-3’tür. Bir başka deyişle Türkiye’de tedavi alan, almayan, hastalığının farkında olan olmayan, kimisi şiddetli kimisi hafif yaklaşık 1-1,5 milyon trikotillomani vakası bulunmaktadır.
Trikotillomani ne zaman başlar?
Hastalık herhangi bir yaşta başlayabilir fakat sıklıkla geç çocukluk ve ergenlik döneminde, 11 ila 13 yaş civarında başlar. Hastalığın daha sık görüldüğü bu dönem akla hastalığın başlangıcında bazı hormon değişikliklerinin neden olabileceğini düşündürmektedir. Fakat yaşlılıkta ya da henüz 1 yaşın altındaki bebeklerde hastalığın izlenebildiği ender durumlar da vardır. Hastalık sıklıkla hayatın stresli bir döneminde, önemli bir yaşam olayını takiben izlenir. Fakat duruduk yere, kişinin yaşamında her şey olağan akışında iken de başlayabilir.
Trikotillomani hastalığı kendiliğinden geçebilir mi?
Bir bireyde hastalığın nasıl seyredeceğini tam olarak tahmin etmek mümkün değildir. Hiç tedavi almayanlarda trikotillomani genellikle uzun yıllar sürer fakat zaman içinde şiddetlendiği ve azaldığı dönemler, hatta arada birkaç ay yıl neredeyse tamamen ortadan kalktığı, sonra yeniden canlandığı dönemler gözlenir. Bu kronik gidiş ömür boyu da sürebilir. Fakat özellikle bebeklikte ya da erken çocukluk döneminde başlayan birçok vakada saç koparma kısa bir süre devam edip kendiliğinden ortadan kalkabilir.
Hastalar acı hisseder mi ?
Hastalara saç koparmanın ağrılı olup olmadığı sorulduğunda birbirinden çok farklı cevaplar alınır. Bir çoğu vücudun farklı yerlerinden kıl koparmanın ağrılı olmaktan öte rahatlatan bir eylem olduğunu ifade ederler. Koparmak için ortaya çıkan dürtü ve karşı konulamaz hale geldiğinde saçın ya da kılın koparılması ile ortaya çıkan rahatlamadan bahsederler. Bazı hastalar durumu sanki bir yerin çok kaşınması ve kaşınıldığında ortaya çıkan rahatlamaya benzetirler. Bazıları ise acı duyduklarını ama yine de karşı koyamadıklarını ifade ederler. Kişi günde yüzlerce, kimi zaman binlerce tel saç ya da kıl koparır, tekrarlayan koparma hareketi nedeniyle el, bilek, dirsek ağrıları ortaya çıkabilir. Kıl ya da saç köklerinin iltihaplanması sebebiyle ağrılı şişlikler ortaya çıkabilir. Fakat bu kötü sonuçlar dahi çoğu zaman kişinin saç koparmayı durdurabilmesine yaramaz.
Hasta kendine bilinçli olarak mı zarar verir ?
Kişi bu hastalıktan memnun değildir, kurtulmak ister, verdiği zarardan şikayetçidir. Görünüşüne ve hayatına zarar verdiğini bilir, durdurmaya çalışır ama başarısız olur. Tıpkı tırnak yiyenlerin bunu durdurmak isteyip başarısız olmaları gibi bir durumdur. Hastalığı yaşamayan birçok kişi “istesen durdurursun, koparmazsın” dedikçe anlaşılamamanın verdiği sıkıntı ile saç koparma daha da şiddetlenir.
Trikotillomani, takıntı hastalığının bir biçimi midir?
Hastalıkların isimleri yani etiketler hekimler ve diğer sağlık profesyonelleri arasındaki iletişimi kolaylaştırmak için vardır. Bu sebeple aynı hastalığa dünyanın her yerinde aynı tanının konması ve benzer tedavilerin uygulanması için çeşitli hastalık sınıflandırmaları yapılmıştır. Bu sınıflamalarda trikotillomani ve obsesif kompulsif bozukluk farklı grup hastalıklar olarak anılırlar. Trikotillomani bir takıntı olmaktan ziyade “dürtü kontrol bozukluğu” olarak anılan bir grupta sınıflanmıştır. Ancak trikotillomani tekrarlayıcı davranış biçimi ve yapmak için karşı konulamaz istek duyulması ile takıntı hastalığını da andırır. Kişinin bazen farkına varmadan otomatik olarak saç koparması ise tik bozukluğuna benzer. Fakat tedaviye başvurulduğunda hekim ve psikolog her bir vakayı hastalığın etiketine göre değil, hastanın kendi özelliklerine göre tedavi sürecine alacaktır.
Saçları yutma da hastalığın bir parçası mıdır?
Koparılan saç ya da diğer vücut kıllarının köklerini ağza almak, emmek ya da saçı tümüyle yutmak oldukça sık görülen bir davranıştır. Yutma bazen saçın yalnızca kök kısmını yutma biçiminde bazen de tüm saçı yutma biçiminde olabilir. Saçın tümüyle yutulması bir süre sonra bağırsaklarda biriken saçların yumak haline gelerek bağırsakları tıkamasına neden olur. Trikobezoar adı verilen bu durum acil cerrahi müdahale gerektirecek kadar ciddi sonuçlar doğurabilir. Nadir görülen bu durum eğer gerekli müdahale yapılmazsa ölümle bile sonuçlanabilir. Kişinin hastalığından utanması sebebiyle tıbbi yardım istememesi ölümcül sonuçlanma riskini artırır.
Trikotilomani kısa adı TRK hastalığı tedavi edilebilir
Toplumda “saç koparma hastalığı” olarak bilinen Trikotilomani (TRK) hastalığı ile beraber depresyon gibi diğer psikiyatrik hastalıklara da rastlandığına dikkat çeken uzmanlar, dürtü bozuklukları içinde sınıflandırılan hastalığın ilaç tedavisi ve davranış terapisiyle ortadan kalktığını belirtiyor.
Erkekler bıyıklarını da yolar
TRK’li hastaların çoğu kafalarındaki saçları yolar ayrıca kirpikler, kaşlar, yüz, kollar, bacaklar, pubik bölge ve koltukaltı kılları da yolunabilir. Kafanın üstü erkek tipi kelliğe benzer hale gelince bu durum özellikle erkeklerde gizlenmesine sebep olabilir. Saçın yolunmasına bağlı saç kaybının şekli yamalı veya tam olabilir. Bazı hekimler, etrafı ince bir saç kümesi ile çevrili kafanın üstündeki bu kellik şeklini ‘frer tuck’ işareti olarak tanımlarlar. Erkek saç yolucular, çoğu kez bıyıklarını ve sakallarını da yolarlar. Böyle durumlarda yüz tüylerinin düzenli tıraşı, kıl yolma olasılığını azaltacaktır.
Ailelerin izlemesi gereken yol
Aileler günlük olarak davranışın sıklığını ve şiddetini kaydedebilir. Çocuk her unuttuğunda yerine konulan yeni davranışı yapması konusunda aile tarafından teşvik edilmelidir. Yeni davranışa övgü ve değerlendirme çocuğun çabasını kuvvetli bir şekilde arttırabilir. Basit bir ödüllendirme çocuğun saçını yolma konusundaki bilinçliliğini arttırmaya yardımcı olur ve saçını yolmaması için olumlu bir kuvvet sağlar. TRK’den hoşlanılmayan bir davranış gibi bahsetme ve ona kötü bir isim takma gibi yöntemler problemi dışa vurmada yardımcı olur ve çocuk ile aile arasında bir çatışmayı önler.
Tedavide kullanılan iki yöntem
Saç yolma hastalığının tedavisinde davranış terapisi ve ilaç tedavisi olmak üzere iki yöntem bulunur. Davranışçı terapi, yıllardır saç yolmayı kontrol etmek, azaltmak hatta bazen ortadan kaldırmak için kullanılmıştır. Bu tedavinin avantajı medikal tedavide oluşabilecek yan etki riski olmaksızın, hızlı bir rahatlamanın sağlanmasıdır. Medikal tedavi gibi, davranışçı terapi saç yolmaya bağlı anksiyeteyi azaltabilir. Ancak depresyon ve anksiyete gibi diğer psikiyatrik semptomları azaltmada medikasyondan daha az etkilidir. Bazı hastalar davranışçı terapiyi gönülsüz denerler. Çünkü bu tedavi zaman ve efor gerektiren bir süreçtir. Bazıları ise bu tedaviyi deneyip başarısız olacaklarını ve kendilerini daha kötü hissedeceklerini düşünürler. İyi planlanmış bir davranışçı terapi tüm bu kuşkuların ortadan kalkmasına yardımcı olabilir. İlaç tedavisi saç yolmak için duyulan dürtüyü azaltabilir. Fakat çoğunlukla yararı çok uzun süreli değildir.
Hayata Pi Academic İle Bakın
Pi Academic platformu olarak, yazar, editör ve diğer içerik üreticilerimizle sizler için ilgi çekici ve ilgiyle takip edebileceğiniz içerikler üretmekteyiz. Sizlere sunduğumuz içerikler başta Bilim, Teknoloji, Hukuk, İş Dünyası ve Haberler olarak kategorize edilmiştir. Tercih ettiğiniz içerik kategorisine tıklayarak okumaya başlayabilirsiniz.
Bununla beraber siber güvenlik alana ilgi duyuyor ve internette güvende kalmanız için bir şeyler okumak isterseniz buradan temel tavsiyelerle başlayabilirsiniz.
Bilim
Daha Hızlı Öğrenmeye ve Hatırlamaya Yardımcı Olacak 11 Bilimsel İpucu
Çocuklar, ebeveynlerinin kendileri için belirlediği yüksek hedeflere ulaşmak adına, kendilerince bir savaş stratejisi oluştururlar. Bu stratejiler, ileride işleri kolaylaştıracaktır elbette ancak, bazı insanlar öğrenme ile ilgili yöntemlerini geliştirmezler ve hayatları boyunca aynı şekilde öğrenip düşünürler. Neyse ki bilim, imdadımıza yetişiyor. İşte öğrenmeyi ve hatırlamayı kolaylaştıracak püf noktaları.
Yeteneklerin parça parça olarak alınması daha kolaydır.
Gitar öğrenmek isterseniz, tüm parçaları tek seferde birleştirmeyi düşünmeyin. Birkaç kolay akordu öğrenmenin daha küçük, daha ölçülebilir olan hedefini, doğru olarak nasıl ilerleneceğini ve bu akortları nasıl bir araya getireceğinizi ayarlayın.
Zamanla, bu ufak becerilerin birikimi, gitar çalma yeteneğini de arttıracaktır.
Mekanik öğrenmeye ve gerçeklere dayalı derslere uygulanan bir tekniktir.
Aynı anda birden fazla iş yapmaktan vazgeçin.
Birçok insan, bu durumu üstün bir meziyetmiş gibi görür. Ancak beyin, aynı anda iki farklı işe aynı seviyede dikkat veremez. Bir görevin tek tek adımlara bölünmesine ilaveten, enerjinizi tek bir göreve ayırdığınızdan emin olun. Dikkatiniz bozulduğunda, odağı orijinal göreve geri döndürmek yaklaşık 25 dakika sürer.
Birden fazla görevi veya işi aynı anda yapmaya çalışmak, farklı becerileri veya kavramları kısmen anlamanızdan başka hiçbir işe yaramaz.
Öğrendiklerinizi yazın. Sürekli yazın.
Bilgileri zihne aktarmanın en iyi yolu, yazmaktır. Araştırmalar, insanların, öğrendikleri şeyleri yazması gerektiğini öneriyor. Teknolojik değil, eski tarz düşünün ve kaleme kağıda sarılın.
2014 yılında yapılan bir araştırma, kalem ve kağıtla not alan öğrencilerin, dizüstü bilgisayarlarında not alan öğrencilerden daha fazlasını öğrendiğini ortaya çıkardı. Bu öğrenci grubu, gerçekleri hatırlama, karmaşık fikirleri ayırma ve bilgi sentezleme konusunda diğerlerinden daha yetenekliydi.
Hatalarınızı kutlayın ve üzerlerinde çalışın.
Kimse mükemmel değil. Öğrenmek, denemeler yapmak, başarısız olmak ve hatalardan ders çıkarmaktan geçer. Yapılan bir araştırma, beyinde, hata yaptığımız anılara pek yer vermediğimizi keşfetti. Aslında, tam aksine, çatlakları onarmak için o anılara daha fazla yer vermemiz gerekiyor.
Ebeveynlere bu konuda çok iş düşüyor. Anne babalar, çocuklarına hiç hata yapmamaları gerektiğini aşılamaya çalıştıklarında, bu durum çocuklarda bir sürü bilgi eksikliğine sebep oluyor.
İyimser olmak, başarıya giden yolda yardımcınızdır.
Çocuklara negatif enerji yüklemek, kendilerinden şüphe etmelerine, endişe içine girmelerine sebep oluyor ve bu çok ciddi zihinsel hasarlara yol açıyor.
Harvard Business School profesörü Alison Wood Brooks; “Kaygı, gerçek çözümleri ve çözüm üreten gerçek düşünce kalıplarını keşfetmemizi engelliyor” diyor.
Ebeveynler, öğrenmeyi keşif olarak görmeleri için çocuklara öğretmelidir. Öğretmek, karar zorlaştığında bir kararlılık hissi vermeye yardımcı olacaktır.
Heyecan verici konular sıkıcı olanlardan daha ‘yapışkandır’.
Tuhaf detaylar barındıran konular, çocukların hafızalarında daha kalıcı izlere sahip olabiliyor. Örneğin; babaannesinin tuhaf kokulu, gerilim filmi dekoru gibi olan evini çok net hatırlıyorlar. Ya da babalarının giydiği o limon sarısı garip şortu.
Eski ABD hafıza şampiyonu Joshua Foer, her kartı garip bir görüntü ile birbirine bağlayarak iki dakikadan kısa bir sürede, destedeki tüm oyun kartlarını ezberledi. Çocuklar, bu avantajı daha faydalı işler için kullanabilirler tabii.
Hızlı okumaya alışın, zaman kazanın.
Olay basit: Daha hızlı okuyabiliyorsanız, daha hızlı öğrenebilirsiniz. Beyni, kelimeleri daha hızlı işleyecek şekilde eğiterek, her birini ayrı ayrı hayal etmeden ziyade bütün kelimeleri okumaya alışıyorsunuz.
Çalışın, çalışın, çalışın.
Güçlü bir iş ahlakı beyinde gerçek bir etki yapar. 2004 yılında yapılan bir araştırma, hokkabazlık gibi becerilerin daha fazla ‘gri madde’ ürettiğini tespit etti. Çalışmayı bırakan insanlarda ise bu özellik kayboldu. Oysa hokkabazlık çok özel bir durum değildi, sadece çalışmayı gerektiriyordu.
Ne yapmadığınızı öğrenmek için bildiklerinizi kullanın.
Çocuklar zor bir konu ile karşılaştıklarında zorlanırlar. Ebeveynler, çocukların konuları anlamalarına yardımcı olurlar. Bu uygulamaya, ilişkisel öğrenme denir. Bir öğrenci futbolu sevebilir ancak diferansiyel hesap ile uğraşabilir. Spiral bir geçiş ile bir viraj eğrisi arasındaki benzerlikleri görebiliyorsa, soyut kavramları anlamada daha yüksek şansa sahiptir.
Zor durumlar her zaman kötü değildir.
Çocuklar zorlu problemlerle başa çıkmayı öğrenmeli. Fakat kanıtlar, bir probleme çok uzun süre harcamanın onu daha da karmaşık hale getirebileceğini gösteriyor.
Çözüm: Bir şeyi aslında çok iyi biliyor ancak o an hatırlamıyorsanız zorlamayın, Google’a sorun.
Başkalarına bir şeyler öğretmek sizin için de faydalı.
Bilim adamları bu durumu “koruyucu etki” olarak adlandırdı. Öğrendiğiniz bir şeyi kendi sözcüklerinizle tanımladığınızda, yalnızca bir fikri ustalıkla göstermekle kalmazsınız. Kendi anlayışınızı da geliştiriyorsunuz demektir.
Bilgileri birisinin kolaylıkla sindirebileceği küçük parçalara ayırırken, konu ile belirli bir samimiyet kazanmış oluyorsunuz.
Genel
İlişki Sorunları: Sağlıklı Bir İlişki İçin Tam Kılavuz
Giriş
İnsanoğlu var olduğundan beri ilişkiler ve iletişim de bir şekilde var.Peki “İlişki sorunları nasıl çözülür?”, “İlişkide iletişim problemleri”nelerdir?
İlişkiler, hayatımızın en değerli hazinelerinden biridir. Ancak zaman zaman tüm ilişkilerde iniş çıkışlar yaşanabilir. İletişimsizlik, güvensizlik, farklı beklentiler gibi birçok faktör ilişki sorunlarına yol açabilir. Bu yazımızda, ilişki sorunlarının nedenlerini ve çözüm yollarını detaylı bir şekilde ele alacağız. İlişki sorunları nasıl çözülür, ilişkide iletişim problemleri gibi sıkça sorulan soruların cevaplarını bulacaksınız.
İlişki Sorunlarının Yaygın Nedenleri
- İletişimsizlik: Düşünceleri ve duyguları açıkça ifade edememe, dinleme becerisinin zayıf olması, anlaşmazlıkları çözmek yerine kaçınma gibi durumlar iletişimi olumsuz etkiler.
- Güvensizlik: Geçmiş deneyimler, aldatma gibi durumlar güvensizlik duygusunu tetikleyebilir.
- Farklı Beklentiler: İlişkiye dair farklı beklentiler, hayal kırıklıklarına ve çatışmalara neden olabilir.
- Rol Dağılımı Sorunları: İlişkideki rollerin belirsizliği veya eşitsizliği, dengesizlik yaratabilir.
- Dış Etkenler: Aile, arkadaş çevresi, iş hayatı gibi dış etkenler de ilişkiyi olumsuz etkileyebilir.
İlişkide İletişim Problemleri ve Çözümleri
İletişim, ilişkilerin temel taşıdır. Etkili iletişim kurmak için:
- “Ben” dili kullanın: Suçlayıcı cümleler yerine kendi duygularınızı ve düşüncelerinizi ifade edin.
- Dinleyin: Partnerinizi yargılamadan dinleyin ve anlamaya çalışın.
- Empati kurun: Partnerinizin bakış açısını anlamaya çalışın.
- Sabırlı olun: Sorunları hemen çözmeye çalışmak yerine sabırlı olun ve adım adım ilerleyin.
- Profesyonel yardım alın: Gerekirse bir çift terapisti ile çalışın.
İlişki Sorunlarını Çözmek İçin İpuçları
- Açık ve dürüst iletişim kurun: Düşüncelerinizi ve duygularınızı saklamayın.
- Birbirinizi dinleyin: Karşılıklı olarak dinlemek, anlaşmazlıkları çözmenin ilk adımıdır.
- Empati kurun: Partnerinizin duygularını anlamaya çalışın.
- Ortak noktalar bulun: Birlikte keyif aldığınız aktiviteler yaparak bağınızı güçlendirin.
- Küçük adımlarla başlayın: Büyük sorunları çözmeye çalışmak yerine küçük adımlarla başlayın.
- Sabırlı olun: İlişkiler zaman ve çaba gerektirir.
- Profesyonel yardım alın: Gerekirse bir çift terapisti ile çalışın.
Sağlıklı Bir İlişki İçin Yapılması Gerekenler
- Kendinize zaman ayırın: Hobilerinizle ilgilenin, arkadaşlarınızla vakit geçirin.
- Yeni şeyler öğrenin: Kendinizi geliştirmeye çalışın.
- Spor yapın: Düzenli egzersiz hem fiziksel hem de zihinsel sağlığınızı destekler.
- Minnettar olun: Partnerinizin olumlu özelliklerine odaklanın.
- Romantizmi canlı tutun: Sürprizler yapın, birlikte vakit geçirin.
- Sonuç
İlişkiler, emek ve çaba gerektiren bir süreçtir. İlişki sorunları yaşamak, her çiftin başına gelebilecek normal bir durumdur. Önemli olan, bu sorunları çözmek için çaba göstermek ve ilişkinize yatırım yapmaktır. Yukarıdaki önerileri uygulayarak, ilişkinizi daha sağlıklı ve mutlu bir hale getirebilirsiniz.
Eğitim
Selfie Göndermeden Önce Sorulacak Üç Soru
“Selfie Atmadan Önce Bunları Düşünmeli miyiz?
Sosyal Medyanın İki Yüzü: Sosyal medya hem sosyal bağlantıları güçlendirerek olumlu etkiler yaratabilir hem de depresyon, yalnızlık gibi sorunlara yol açabilir.
Selfie Paylaşımının Psikolojik Temelleri: Selfie paylaşımı, kişinin kendini daha iyi hissetme, sosyal onay alma ve dikkat çekme gibi farklı psikolojik ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik olabilir.
Görünüş Obsesyonu ve Vücut İmajı: Sosyal medyada paylaşılan mükemmel görünümlü fotoğraflar, gençlerde gerçekçi olmayan güzellik standartları yaratabilir ve vücut imajı sorunlarına yol açabilir.
Gerçek Benlik ve İdeal Benlik: Paylaşılan fotoğraflar, kişinin gerçek benliği yerine idealize edilmiş bir versiyonunu yansıtabilir ve bu durum, özgüven eksikliği ve sosyal kaygıya neden olabilir.
Sosyal Medya Bağımlılığı ve Zihinsel Sağlık: Aşırı sosyal medya kullanımı, bağımlılığa yol açabilir ve depresyon, anksiyete gibi zihinsel sağlık sorunlarını tetikleyebilir.
Ne yayınladığınız kadar neden yayınladığınız da önemli
Sosyal medya kullanımı ruh sağlığı üzerinde olumlu ve olumsuz etkilere sahip olabilir. Araştırmalar, Facebook, Instagram ve benzeri platformların depresyon, yalnızlık ve uyku bozukluklarıyla bağlantılı olduğunu gösteriyor. Ancak sosyal medya kullanımı aynı zamanda başkalarıyla sosyal bağlantılar kurmaya yardımcı olmanın yanı sıra politik ve sivil hayata katılımı da teşvik edebiliyor.
Sosyal medya ve psikolojik iyilik hali üzerine yapılan araştırmalardan edinebileceğiniz iki net dersimiz var. Öncelikle, sosyal medya katılımınız bir bağımlılık gibi görünmeye başlarsa, bu zihinsel sağlık için kötü bir haber. Araştırmacılar, bağımlılık yapan sosyal medya kullanımını “davranışları kontrol altına almak için kontrol edilemeyen bir motivasyonla yönlendirilen çevrimiçi etkinlikler hakkında aşırı derecede endişe etmek ve diğer önemli yaşam alanlarını olumsuz etkileyecek şekilde çok fazla zaman ve emek harcamak” olarak tanımlıyor.
İkinci önemli ders de, sosyal medyadaki aktivitelerinizin önemli olduğudur. Sosyal medya içeriğinin pasif tüketimi ruh hali ve zihinsel sağlık üzerinde olumsuz bir etkiye sahiptir ancak destekleyici çevrimiçi etkileşimler olumlu havayı arttırmaya ve topluluk hissi yaratmaya yardımcı olabilir.
Sosyal medya mesajlarının her türünde selfie’ler çok eleştirilebilir, ancak “selfie bilimi” çoğunun sandığı kadar kolay olmayabilir. Örneğin, selfie yayıncılığının, benlik saygısıyla ilgili önemli bir şeyi ortaya koyduğunun açık bir kanıtı yoktur. Selfie postalamanın zihinsel sağlık üzerinde olumsuz bir etkisi olabileceğini belirlemek için biraz daha derine inmeliyiz. Bu parçanın amaçları doğrultusunda “başkası tarafından alınıp alınmadığı ve dolayısıyla bir selfie olmadığı halde” kendinize ait herhangi bir fotoğraf için “selfie” kısaltması kullanılmıştır.
Kendinize sosyal medyaya bir görüntü göndermeden önce şu üç soruyu sorun. Bir ergenin ebeveyni iseniz, çocuğunuzu bu soruları kendine sormayı alışkanlık haline getirmeye ikna edip edemeyeceğinize bakın.
Nasıl göründüğünüz konusunda iyi hissetmiyorsanız, güzel bir resminizi yayınlar ve olumlu yorumları beklersiniz. Gayet doğal görünüyor değil mi? Kötü haber şu ki, görselle ilgili içeriği sosyal medya platformlarında yayınlamak ve tüketmek, her türlü vücuttaki memnuniyetsizliğin artması ve yeme sorunları gibi olumsuz vücut imgesi sonuçlarına varıyor.
Yazınızın yorumlarına “Çok güzel!” yazan insanlar sayesinde anlık bir şaşkınlık hissettiğiniz halde, kendinize olan bu güven artışı en iyi ihtimalle kısa ömürlü olur. Görünüşünüze ne kadar çok odaklanırsanız, bu konuda o kadar kötü hissetmeye başlamaya meyilli olursunuz. Peki ya umduğunuz yorumları ve benzerlerini almazsanız ne olur? Sonra görüntüyü yayınlamadan önce yaptığınızdan daha kötü hissetmeye başlıyorsunuz. Kişisel imajınızın sosyal medya tarafından rehin alınmasına izin vermeyin. Beğenenler ve yorumlar sizi gerçekten güzel hissettirseydi daha fazla güvence elde etmek zorunda kalmazdınız.
Gösterdiğim kişi gerçek “Ben” miyim?
Gerçekte olduğunuz kişi (gerçek benlik) ile başkalarının kendinize inanmasını istediğiniz (benlik idealiniz) benlik arasında fark vardır. Göndermekte olduğunuz resim gerçekte kim olduğunuzu gösteriyor mu? Yoksa kendinizi, sizin olmadığınız birine benzemek için filtreleyip düzenliyor musunuz?
Gönderdiğiniz resimler sadece kendi zihinsel sağlığınızla alakalı değildir; arkadaşlarınızın ve takipçilerinizin zihinsel sağlığını da etkileyebilir. Kendimizi, sosyal medyada gördüğümüz imgelerle kıyaslayıp karşılaştırmadan edemeyiz. Bu görüntüler sürekli filtreleniyor, düzenlenmiş veya gerçekçi değilse, iç dünyamızı diğer insanların dışavurumlarıyla mukayese ediyoruz. Gerçek dünyada, insanların gözenekleri, kırışıklıkları ve lekeleri var. Yaşıyoruz. Bazı günlerde yoruluyoruz. Bazen saçlarımız garip görünüyor. Yayınladığımız imgelerden kendimizi değiştirirken başkaları için çok fazla enerji harcıyor ve gerçek sağlıklı ilişkileri teşvik eden enerjiyi yeterli miktarda bulamama riskiyle karşı karşıya kalıyoruz.
Aslında nasıl olduğunuzu yakalamayan sosyal medya görüntüleri göndermekten kaçının. Gerçekte kim olduğunuzu gösteren resimlerde ısrarcı olun – yani sizin için önemli olan şeyleri açığa çıkaran görüntülerde.
Bu fotoğrafımı aslında endişeli ve depresif bir ruh halinde olduğum için mi yayınlıyorum?
Anksiyete ya da depresyon ile mücadele ettiğinizde başkalarına güven vermek istemek normaldir, ancak bunu selfie ile ilân etmek muhtemelen ulaşılması gereken en etkili yol değildir. Araştırmacılar sosyal medya kullanımının anlık etkisini incelediğinde, negatif havayı artırdığını ve yaşam memnuniyetini azalttığını keşfettiler. Bu bulgular, bağımlılık düzeyinde sosyal medya kullanımını gösterme ve kaygı, depresyon ve sosyal medya kullanımı arasında daha güçlü bağlar bulunduran ergenlik dönemindeki kız çocukları ve genç kadınlar için özellikle önemlidir.
Kendini beğenmek için olumlu tepkiler almak, ruh halimizi iyileştirip motivasyonumuzu arttırıyor gibi görünse de, depresyon ve endişe ile savaşmanın daha iyi yolları vardır. Biraz egzersiz yapın, bir evcil hayvan ile vakit geçirin, kişisel olarak ilgilenen biriyle bağlantı kurun veya başkası için bir şeyler yapın. Bu seçeneklerden herhangi birinin çevrimiçi resimsel güvence arayışından çok daha etkili olduğu düşünülmektedir. Tabii ki önemli mücadeleler yaşıyorsanız, lütfen profesyonel yardım isteyin.
Kaynak: Renee Engeln, Ph.D., a professor of psychology at Northwestern Yazar: Nilüfer Şen
-
Eğitim4 yıl önce
Öğrenmeyi Öğrenmek ‘Metabilişsel Düşünme’
-
Sağlık4 yıl önce
Salisilat Alerjisi
-
Hukuk4 yıl önce
Adli Psikoloji Dünya ve Türkiye Tarihçe
-
Yazılar4 yıl önce
Zihin Teorisi Ve Sally-Anne Testi
-
Bilim4 yıl önce
Hazırcevap Einstein
-
Bilim4 yıl önce
Organ Yenileme Ustası Semenderler
-
Bilim4 yıl önce
Capgras Sendromu
-
Teknoloji4 yıl önce
Jeff Bezos’un Planı Çok Büyük