Bilim
Penisilinin Geciken Keşfi
Büyük tıbbi gelişmelerin ortak noktası, geleneksel bilgileri ya da ilaçları yeniden keşfetmeleridir. Bu gelişmelere örnek olarak çiçek aşısını, kan dolaşımını, asprini, tedavi etme düşüncesini, hasta ile doktor arasındaki ilişkileri ve bu yazıda anlatacağımız küf mantarlarının antibakteriyel özelliklerini keşfini verebiliriz.
Penisilinin Geciken Keşfi
Büyük tıbbi gelişmelerin ortak noktası, geleneksel bilgileri ya da ilaçları yeniden keşfetmeleridir. Bu gelişmelere örnek olarak çiçek aşısını, kan dolaşımını, asprini, tedavi etme düşüncesini, hasta ile doktor arasındaki ilişkileri ve bu yazıda anlatacağımız küf mantarlarının antibakteriyel özelliklerini keşfini verebiliriz.
Kesik ya da yaralı bölgeyi mantar sürerek iyileştirmek birçok kültürdeki şifacıların bilinen bir uygulamasıydı. 1875 yılında İngiliz hekim John Tyndall ise bakterilerin bir ortamda nasıl hareket ettiklerini ortaya çıkarmak adına birkaç kültür kutusu hazırlayarak bunların laboratuvarının çeşitli yerlerine koydu. Sonrasında bunların içinden kalın pelicilium mantar tabakasıyla kaplanan kültürün temiz çıktığını fark etti. Bu kültür içindeki bakteriler ölü bir halde, hareketsiz bir biçimde çözeltinin dibine çökmüştü. Penicilium mantarının antibakteriyel özellik taşıdığını keşfeden Tyndall bu konu ile ilgili bir makaleyi dergide yayınladı. Ne yazık ki bakterilerinin birçok hastalığa yol açtığından haberdar olmadığı için hastalıklara karşı mücadele, kocakarı ilaçlarından öteye geçemedi.
Bununla birlikte Pasteur’ün de bulunduğu birçok gözlemci, aynı ortamda insan dokusu da dahil olmak üzere çok sayıda patojen bulunduğunda, bu patojenlerin birbiriyle yarışarak diğerlerini dışladıklarını çoktan keşfetmişlerdi. Yani bu hayatta kalma mücadelelerinin mikrokobik dünyasında bir canlı hayatta kalabilmek için antibiyotik üretmekteydi.
Alexander Fleming, o tarihlerde çok yaygın olan stafilokok enfeksiyonu üzerinde uzun bir süreden beri çalışmaktaydı. Lizozom enziminden de çoktandır haberdardı. Kısa bir tatile çıktığı sırada, hastanedeki laboratuvarında, stafilokok kültürü içeren petri kaplarını unutmuştu. Tatil dönüşü küflenen bir petri kabındaki stafilokok bakterilerinin tamamen öldüğünü gördü.
Fleming bunu fark ettiğinde Tyndall’ın aksine stafilokok bakterisinin cilt hastalıklarına, yara enfeksiyonlarına, ölümcül zatürreye ve septimeye yani kan zehirlenmesine yol açtığını biliyordu. Penisilin adını verdiği antibiyotik maddenin penisilin mantarının ürediği kültür içinde çözüldüğünü keşfetmişti. Bununla birlikte önceden üzerinde çalıştığı dezenfektan maddelerin aksine, penisilinin görevi hastalıklarla savaşmak olan beyaz hücrelere antikorlara ve hastalıklı dokulara zarar vermediğini de biliyordu. Penisilin yalnızca ‘Gram+’ bakterileriyle savaşan bir antibiyotikti. İngilizlerin ‘Fransız hastalığı’ Fransızların da ‘İngiliz hastalığı’ dedikleri frengi hastalığını tedavi edebilecek bir uzman olarak sayılsa da Fleming penisilini hiç bu hastalık üzerinde denememişti.
O tarihlerde frengi, 18 ayda bir yapılan salvarsan içerikli damar içi enjeksiyonlarla tedavi edilmekteydi. Fleming, penisilini enjeksiyon ya da ağız yolu ile hastalara vermeyi deneseydi bu ilacın mucizevi iyileştirici gücünü keşfedecekti.
Maalesef penisilinin destansı keşfi burada da sekteye uğradı. Fleming, bu konuda çalışmayı bırakıp, lizozom enzimi üzerindeki çalışmalarına odaklandı.
Peki neden hep bu noktada vazgeçiliyordu ? Çünkü küf mantarını kültür içinde üretmek ve bundaki penisilini arıtmak teknik olarak zor bir işti. Oysa Fleming’in elinin altında burun mukozası bulunmaktaydı. Oxfordlu Hoverd Florey ve Nazi Almanya’sından bir mülteci olan Ernst Chain, Fleming’in 1929 yılındaki makalesini bulup, 1940 yılında öldürücü dozda stafilokok verdikleri sekiz farenin dördüne penisilin enjekte ettikleri deney dikkatlerini çekene kadar bilimsel komiteler yıllar boyunca, penisilin üzerinde hiç durmadılar. Bu iki araştırmacı, sabah yalnızca penisilin enjekte ettikleri farelerin yaşadıklarını gördüklerinde sevinçten deliye dönmüşlerdi.
Bu deneyin ardından Florey ve Shain önderliğinde Oxford’da penisilin üretimine geçildi. Bu grup çeşitli üretim yöntemleri geliştirerek ağızdan ve damar içi enjeksiyonunun güvenirliliği ve etkinliği üzerinde çalışmalar yaptı. Ancak Florey’in etik ilkeleri nedeniyle patent almayacaklarını açıkladılar. İkinci Dünya Savaşı sebebiyle penisilin üretimi ile İngilizler pek ilgilenemedi. O tarihlerde Imperial Chemical Industries adındaki bir firma ancak sınırlı sayıda hastayı tedavi edebilmek ve ilacın hangi dozlarda kullanılacağını tespit etmek için penisilin üretimi yapıyordu. İngiltere’de savaşın sürdüğü yıllarda, İngiliz ordusunun ve halkın penisilin ihtiyacı, küçük aile ticarethanelerinin banyo ya da bodrumlarında yaptığı üretim yolu ile karşılanmıştı.
Penisilin öncelikle savaş sırasındaki mücadele ve ardından da milyonların hayatını gözle görülür şekilde etkileyen bir buluş haline gelmiştir. Florey, 1941 yılında Amerika’ya penisilin üretimini başlatmak için gitmiştir. Florey’in küf mantarlarından ve metodlarından yola çıkan Amerikan ilaç endüstrisi penisilin üzerindeki yeni bilgileri elinde tutarak İngiltere’yi zor bir duruma sürüklemişti. Amerikan ilaç endüstrisi, bu üretimi ile her eve, aile çiftliklerine, çiflik ürünleri üretimine ve devlet kurumlarına penisilini sokmayı başardı.
Çağımızda ise, antibiyotikleri gereksiz ve fazla kullanarak onların yararlı etkilerini yok ediyoruz.
Pi Academic platformu olarak, yazar, editör ve diğer içerik üreticilerimizle sizler için ilgi çekici ve ilgiyle takip edebileceğiniz içerikler üretmekteyiz. Sizlere sunduğumuz içerikler başta Bilim, Teknoloji, Hukuk, İş Dünyası ve Haberler olarak kategorize edilmiştir. Tercih ettiğiniz içerik kategorisine tıklayarak okumaya başlayabilirsiniz.
Bununla beraber siber güvenlik alana ilgi duyuyor ve internette güvende kalmanız için bir şeyler okumak isterseniz buradan temel tavsiyelerle başlayabilirsiniz.
Hayata Pi Academic İle Bakın
Bilim
Savaş Sanatı ve Beyin
Saldırı ve Tehlike ile Karşılaşınca Beyinde Ne Oluyor?
Günlük hayatta yaşadığımız temel problemlerden biri de korku, panik ve öfke psikolojisi yüzünden kontrol edemediğimiz davranışlarımızın bize olan olumsuz yansımalarıdır. Öyle ki, bu durum insanlarla olan ilişkilerimizi derinden etkileyerek yaşam kalitemizi bozmaktadır. Böylesi ciddi sorunları aşma konusunda yararlanabileceğimiz bir çok öğreti vardır. Bunlardan bir tanesi de, kişinin kendi korkuları ile yüzleşerek kendisinin farkına varmasını sağlayan savaş sanatı öğretisidir. Bu öğretide amaç herhangi bir sorunu dövüşerek ya da kavga ederek çözmek değil doğru bir enerjiyi devreye sokabileceğimiz bilinçli farkındalığımızı arttırmaktır. Elbette ki bu oldukça zor bir konu.
İnsanların tehlike, baskı, sözlü veya fiziksel bir tehditle karşılaştığında beyinlerinin korkuyu kontrol eden bölümü olan Amigdala uyarılır. Amigdala bedenin harekete geçmesi için Hipotalamusa sinyal gönderir ve Hipofiz bezi kortizol, adrenalin, nöradrenalin gibi stres hormonlarının salgısını başlatır. Sinirbilimde buna “HİPOFİZ-ADRENAL AKS (HPA) denir.
Sistem devreye girdiğinde;
Reaksiyon vermek için panik davranışları başlar; bu psikolojinin bozulması anlamına gelir. Dövüş sırasında daha çok ışık almak için göz bebekleri büyür; mücadelede daha hareketli ve güçlü olmak için kan iç organlardan çekilerek kaslara yönlendirilir; beden aşırı katı ve gergin duruma geçer; daha çok oksijen alabilmek için solunum sıklaşır. Bu da öfke, korku ve panik halinin artarak devam etmesi, saldırganlaşma dozunun yükselmesi demektir.
Biyolojik olarak insan beyni ve bedeni tehlike ve saldırılar karşısında kendisini savunmak için böyle hareket etmeye programlanmıştır. Bilimsel literatürde bu sisteme “Kaç Ya Da Savaş Tepkisi” denir.
Aslına bakarsanız bu, tekniği ve stratejisi olmayan, kazanmanın sadece fiziksel güçteki performansa bağlı olduğu ilkel bir savunma mekanizmasıdır. Klasik sokak kavgalarında (hayvanlar arasında da) yaşanan mücadelede bu mekanizma işler. Aynı zamanda otonom bir tepkidir. Yani korku tetiklendikten sonra biyolojik beden istemsiz olarak harekete geçer. Kavga ve sözlü tartışmalara girerken ve girdikten sonra kendimizi kaybedip ne yaptığımızın farkında olmamamızın nedeni de budur. Öyle ki, bu mekanizma yaşadığınız baskı ve tehlikenin büyüklüğüne göre karşınızdaki kişiye zarar vermeden sizi durdurmayabilir. İşte bu büyük bir problemdir çünkü kendimizi savunacağız derken sonradan pişmanlık duyacacağımız olumsuz sonuçları yaşamak zorunda kalabiliriz. Mesela karşımızdaki insana zarar verecek boyutta sözlü ve fiziksel davranışlarda bulunarak hiç yoktan yere adli bir olayın parçası olmak gibi. Sadece bu da değil tabii ki. İşin bir de vicdani sorumluluk tarafı olduğunu da unutmamak lazım. Sonuçta bir başka insana zarar vermek kendinizi kötü hissetmenize neden olabilir.
SAVAŞ SANATI ise bir savunma mekanizması olarak bu sistemden farklı prensiplerle çalışır. En başta bilinçli farkındalık, solunumda düzen, sakinlik, mantıklı hareket etme, stratejik düşünme esastır. Bunlar bize mücadele sırasında hem zihinsel hem de fiziksel anlamda ESNEKLİK kazandırır. Bu esneklik psikolojik açıdan doğru noktada durmayı, fiziksel açıdan da teknik becerilerimizi sergileyebilmemize olanak tanır. Çünkü “kaç ya da savaş tepkisi” ile salgılanan stres hormonları psikolojimizi bozduğu gibi, bedenimizi de aşırı derecede gerginleştirerek teknikleri istediğimiz rahatlıkta uygulayamaz hale gelmemize neden olur.
Savaş sanatında belirttiğimiz bu özellikler hiçbir canlıda doğuştan gelmez, ancak sonradan eğitimle kazanılır. Bu konuda da tüm canlılar içinde gelişmiş bir prefrontal kortekse sahip olan insan tektir, diyebiliriz. Prefrontal korteks; düşünme, düşündüğünün üzerine düşünebilme, geleceğe yönelik plan yapma becerisi, eğitim, farkındalık gibi özellikleri kontrol eden beyin bölgesidir.
İnsanı insan yapan bu özellik aynı zamanda SAVAŞI SANAT yapan özelliğin de ta kendisidir. Rakip ve düşmanlarına karşı avantaj yaratabilmek için zihnini ve bedenini eğitmenin önemini kavrayan insan SAVAŞI adeta SANAT haline dönüştürmüştür.
Tıpkı kaba bir taşın usta bir heykeltıraş tarafından yontularak biçim verilmesi gibi, dövüş sanatçıları da zihinlerini bir sanat eseri gibi yeniden inşa ederek kendilerini bu konuda geliştirmişlerdir. Aslında hepsinden daha önemlisi de, düşünen insanın SAVAŞ SANATI dediğimiz bu kavramla kendisini sorgulayarak korku ve saldırganlık üreten zihnini değiştirecek bilinçli bir farkındalığa ulaşmasıdır.
Naci Kesener
Savaş Sanatı Eğitmeni
nBeyin
Bilim
Kırık Camlar Teorisi ve Sokak Dedektifliği: Toplumsal Sorumluluk Çağrısı
Kırık Camlar Teorisi, Amerikalı suç psikoloğu Philip Zimbardo’nun 1969 yılında yaptığı bir deneyden esinlenerek geliştirilmiş bir teoridir. Bu teori, küçük çaplı düzensizliklerin ve ihlallerin, daha büyük suçlara ve toplumsal bozulmalara yol açabileceğini savunur1. Örneğin, terk edilmiş bir binanın camları kırıldığında ve tamir edilmediğinde, bu durum daha fazla vandalizme davetiye çıkarır ve sonunda bina tamamen harap olabilir2.
Bu teoriyi yaşadığımız toplum ve çevredeki aksaklıkları engellemek için kullanabiliriz. İşte burada sokak dedektifliği devreye giriyor. Sokak dedektifleri, mahallelerinde veya çevrelerinde meydana gelen küçük düzensizlikleri ve ihlalleri tespit ederek, bunların daha büyük sorunlara dönüşmesini engelleyebilirler. Bu, sadece suç oranlarını düşürmekle kalmaz, aynı zamanda toplumsal düzeni ve güvenliği de artırır.
Sokak Dedektifi Olmanın Önemi
- Erken Müdahale: Sokak dedektifleri, küçük çaplı düzensizlikleri ve ihlalleri erken aşamada tespit ederek, bunların daha büyük sorunlara dönüşmesini engelleyebilirler. Örneğin, bir parkta kırık bir bankın tamir edilmesi, vandalizmin önüne geçebilir.
- Toplumsal Bilinç ve Katılım: Sokak dedektifleri, toplumun diğer üyelerini de bu tür sorunlara karşı duyarlı hale getirir. Bu, toplumsal bilincin artmasına ve herkesin yaşadığı çevreye daha fazla özen göstermesine yol açar.
- Güvenli ve Temiz Çevre: Sokak dedektifleri, çevrelerindeki düzensizlikleri ve ihlalleri tespit ederek, yaşadıkları alanın daha güvenli ve temiz olmasını sağlarlar. Bu, hem fiziksel hem de psikolojik olarak toplumun genel refahını artırır.
Sosyal Sorumluluk Çağrısı
Hepimiz yaşadığımız çevrenin bir parçasıyız ve bu çevrenin düzenli, temiz ve güvenli olmasını sağlamak bizim sorumluluğumuzda. Sokak dedektifliği, bu sorumluluğu yerine getirmenin etkili bir yoludur. Her birimiz, çevremizdeki küçük düzensizlikleri ve ihlalleri tespit ederek, bunların daha büyük sorunlara dönüşmesini engelleyebiliriz. Bu, sadece kendi yaşam kalitemizi artırmakla kalmaz, aynı zamanda toplumsal düzeni ve güvenliği de sağlar.
Unutmayalım ki, küçük adımlar büyük değişimlere yol açar. Hep birlikte, yaşadığımız çevreyi daha iyi bir yer haline getirebiliriz. Sokak dedektifi olun, toplumsal sorumluluğunuzu yerine getirin ve çevrenizi koruyun!
1: Kırık Camlar Teorisi – Vikipedi 2: Kırık Camlar Teorisi Nedir? – WM Aracı
Bilim
Özel Dedektiflik Eğitimi Kayıt İçin Acele Edin ;15 Ocak 2015
Bu özel Dedektiflik eğitimi ile İnsan davranışlarını analiz etme, iletişim kurma, ikna etme ve müzakere gibi sosyal becerilerin geliştirilmesini hedefliyoruz.Eğitim profesyoneller için ve kayıt sınırlıdır.
1. Sanal Gerçeklik Simülasyonları: Gerçek hayatta karşılaşabilecek zorlu senaryoları (takip edilme, gözetim altına alınma, bilgi toplama vb.) VR ile deneyimleyerek öğrencilerin pratik becerilerini geliştirmesi.
2. Yapay Zeka Destekli Eğitim: Öğrencilerin sorularını yanıtlayan, senaryolar oluşturan ve hatalarını tespit eden AI asistanları ile kişiselleştirilmiş öğrenme deneyimi sunulması.
3. Uluslararası İşbirliği: Farklı ülkelerdeki dedektiflik okullarıyla ortaklaşa eğitim programları düzenleyerek öğrencilerin küresel bakış açısı kazanması.
4. Cyber Dedektiflik Modülü: Artan siber suçlar karşısında öğrencilerin dijital izleri takip etme, veri analizi yapma ve siber güvenlik konularında uzmanlaşmasını sağlayan bir modül eklenmesi.
5. Sosyal Mühendislik Atölyeleri: İnsanları manipüle etme yöntemlerini öğrenerek öğrencilerin sosyal becerilerini güçlendirmesi ve karşı tarafı etkileme konusunda uzmanlaşması.
6. Gizli Dil ve Şifreleme Dersleri: Tarihte kullanılan gizli diller ve şifreleme yöntemlerini öğreterek öğrencilerin gizli mesajları çözme ve kendi şifrelerini oluşturma becerilerini geliştirmesi.
7. Beden Dili ve Mikro ifade Analizi: İnsanların bilinçaltı mesajlarını okuyarak doğrulama ve yalan tespiti konularında uzmanlaşmalarını sağlayan bir eğitim modülü.
8. Sahtekarlık ve Dolandırıcılık Eğitimi: Farklı dolandırıcılık yöntemlerini öğrenerek öğrencilerin bu tür suçlara karşı bilinçlenmesi ve önlem alması.
9. Hayatta Kalma Becerileri Eğitimi: Zorlu koşullarda hayatta kalma tekniklerini öğreterek öğrencilerin fiziksel ve zihinsel dayanıklılıklarını artırması.
10. Etik ve Hukuk Dersleri: Dedektiflik mesleğinin etik kurallarını ve yasal sınırlarını öğreterek öğrencilerin mesleki sorumluluklarının bilincinde olmasını sağlanması.
Dat Özel Dedektiflik Ümit Hakan Karakaya
-
Eğitim4 yıl önce
Öğrenmeyi Öğrenmek ‘Metabilişsel Düşünme’
-
Sağlık4 yıl önce
Salisilat Alerjisi
-
Hukuk4 yıl önce
Adli Psikoloji Dünya ve Türkiye Tarihçe
-
Yazılar4 yıl önce
Zihin Teorisi Ve Sally-Anne Testi
-
Bilim4 yıl önce
Hazırcevap Einstein
-
Bilim4 yıl önce
Organ Yenileme Ustası Semenderler
-
Bilim4 yıl önce
Capgras Sendromu
-
Teknoloji4 yıl önce
Jeff Bezos’un Planı Çok Büyük