Connect with us

Bilim

Mnemoteknik (Hâfıza Geliştirme Teknikleri)

Hâfızanın kuvvetinin çeşitli desteklerle artırılması çalışmalarına  mnemoteknik denilir.  Hâfızayı kuvvetlendirmek amacıyla  geliştirilen, daha doğrusu insan doğasındaki gücün  keşfedilmesiyle ortaya çıkan mnemoteknik ilkelerinin en önemlisi, hatırlanması istenen şeylerin manzum halde kişiye verilmesidir.

Yayınlandı

on

Photo: Shutterstock
Hâfızanın kuvvetinin çeşitli desteklerle artırılması çalışmalarına  mnemoteknik denilir.  Hâfızayı kuvvetlendirmek amacıyla  geliştirilen, daha doğrusu insan doğasındaki gücün  keşfedilmesiyle ortaya çıkan mnemoteknik ilkelerinin en önemlisi, hatırlanması istenen şeylerin manzum halde kişiye verilmesidir. MNEMOTEKNİK KÖKENİ Yazılı tarihe geçmeden önce insanlar hafızalarının gücüyle nesiller boyunca bilgilerini aktarabildi. Antik Yunan’da sözlü gelenek çok önemliydi. Mnemosyne ve mneme terimlerinin birleşimi ve belletme tekniği olan Mnemoteknik, hatırlamanın yardımcısıdır. Ankara Üniversitesi Felsefe (Sistematik Felsefe ve Mantık) Bölümü Araştırma Görevlisi Ulaş BİLGE, konu ile ilgili araştırmasının temeline bellek ve onunla ilintili terimlerin (hatırlama, anımsama vs.) nasıl kavramsallaştırıldığını, yani kavram haline nasıl geldiklerini göstermeyi amaçlamış. Mnemoteknik’in kullanım sahalarını, tekniklerin uğradığı değişim tarihsel olarak incelenmiş. Bilge araştırmasında, Sözlü Dönem içinde belleğe dair anlatılanların yanında, aslında, başlangıç-noktası olarak bir sofist tarafından kaleme alınan “Dissoi Logoi ya da Dialexeis” eserini de ele alıyor. Buradan yola çıkarak Aristoteles ve Platon öncesinde ve sonrasında (özellikle Cicero, Quitilian ve Aristoteles’in inceledikleri teknikler bağlamında) kullanılan yöntemler birbirleriyle kıyaslanarak, mnemosyne ve menme terimlerinin mnemoteknik’le kökensel ilişkisini göstermek amacını gütmüş araştırmacı. İlköğretim öğrencilerine genellikle toplama ve çıkarma işlemlerinin öğretildiği sayı boncukları (abaküsler) da mnemoteknik yöntemlere bir örnek olarak gösterilebilir. Anlamlandırılan, çağrışım kurulan konular, kolay hatırlanır. Örneğin, bir telefon numarası hatırınızda tutmak istiyorsunuz. Bu telefon numarası 329 52 21 olsun. Öncelikle telefon numarasının sahibinin nerede olduğunu biliyorsunuz. Bu bilgi, size telefonun hangi rakamla başlayacağının ipucunu verir; bu numara da 3’tür. Ardından gelen 29 rakamı Giresun ilinin trafik plaka numarası,  52 ise Ordu ilinin trafik plaka numarasıdır. 21 ise diyelim ki sizin ya dasevdiğiniz birinin yaşıdır. Bu telefon numarasını hatırınızda tutabilmek için, öncelikle Karadeniz kıyılarında yer alan iki vilâyeti hatırlarsınız, arkasından yaşınızı. Bu ve benzer şekilde çağrışımlandırma, hatta rakamların bile anlamlandırılması mümkündür. Siz de bu ve benzeri türden rakamların anlamlandırılması ile ilgili bolca egzersizler yaparak hâfıza teknikleri elde edebilirsiniz. Böylece mutlaka hatırlamak durumunda olduğunuz rakamları unutmamak için onları anlamlandırıncaya kadar bu tür deneme ve çalışmalar yapabilirsiniz. Çarşıya veya pazara çıktığınızda almanız gerekenleri unutmamak için onları anlamlı bir kelime oluşturacak şekilde sıralayabiliriz. Diyelim ki pazardan salatalık, armut, muz, soğan, un, nohut almamız gerekiyor. Bu kelimeleri sıralayarak anlamlı bir kelime elde edebiliriz. Unutmamamız gereken anlamlı kelime, yukarıdakiler için Samsun kelimesini düşünmek yeterli olacaktır. Tabii, her zaman, bu örnekte olduğu gibi anlamlı bir kelime oluşturmak mümkün olmayabilir. Bazı zamanlarda size son derece anlamsız gelen kelimeler ortaya çıkabilir. Bu anlamsız kelimeyi hatırımızda tutmak için, anlamlandırarak hatırlama yöntemlerini kullanabiliriz. Böylece anlamsız kelimeyi anlamlı hale getirebilir, öylece hâfızamıza kolayca yerleştirebiliriz. Bağlantı kurma yöntemi Bağlantı kurma yöntemi, sebep-sonuç ilişkisine dayalı olarak bir bölgeden hareketle çerçeveyi genişletme, yeni bilgi malzemesini eskileriyle birleştirerek anlam oluşturma şeklinde izah edilebilir. Bağlantı kurma yöntemi, canlandırma adı verilen bir diğer yöntem ile iç içedir. Canlandırma yöntemi ise, her işe, her harekete, her nesneye/şeye canlılık katma, onu anlamlandırma şeklinde ortaya çıkar. Zaten gün boyunca hatırımızda kalan şeyler, canlandırmadan başka bir şey olmadığı gibi; diğer bazı olaylar değişik şekilde canlandırılabilir. Bizi etkileyen olayları başkalarına aktarırken de canlandırma yönteminden bol bol istifade etmekteyiz. Pek çok araştırmacı, dramatize edilen olayların çok daha kolay hatırlanabildiği, hatta zor unutulduğu kanaatine varmıştır. Mnemoteknik araştırmacılarına göre; insanların unutma sorunu yoktur, dikkat sorunu vardır. Belleğe iyi bir ilk izlenim kaydedilmezse kolay unutulur. Ortalama insan görmeden bakar, duymaksızın dinler, hissetmeden dokunur, tad almayarak yer, fizikî bilince erişmeden hareket eder, koku bilincine ulaşmadan nefes alıp verir ve düşünmeden konuşur. Böyle bir duygusal körlükle hâfızanın evrenle, kendisiyle  ilişkisi kesilir. Bilgiyi çok kanallı alıp tasnif etmek ve odaklanarak kaydetmemiz ancak yüksek bilinç geliştirmekle olur. Bu sebeple ilişkilendirme, belleğin en önemli dayanaklarından biridir. Bir şeyi hatırlamaya çalışırken tüm duyularınızı hatırlamaya çalıştığınız şeyle ilişkilendirin. Hatırlamak istediklerinizi, resimler yerine hareket eden filmler şeklinde hatırlamaya çalışın. Hareket eden görüntüler, sâbit resimlerden daha kolay hatırlanır. Yeni bir bilgi, mevcut bir bilgi ile ilişkilendirilebilirse, kolayca hatırlanabilir. Konuşmasında espri kullanan bir konuşmacının anlattıkları çok daha kolay hatırlanır. Siz de öğrenirken eğlenmeyi, hatırlamak istediğiniz şeylere espri katarak öğrenmeyi öğrenmelisiniz. Çocuklar biraz da bu yüzden çabuk öğrenirler ve kolay unutmazlar; oyunla, eğlenmeyle, zorlanmadan, kendiliklerinden öğrenirler. Öğrenmek için fazla önemsemediğimiz ama oldukça etkili bir yöntem de hayal gücüdür. Bu yöntemi kullandıkça, öğreneceğiniz konuyla ilişkilendirebileceğiniz hayallerinizin bellek performansınızı ne kadar olumlu etkilediğini hemen fark edebilirsiniz. Hayal kuramıyorsanız, üzülmeyin. Her gün, önce son bir saatte, sonra da bir gün içinde yaptıklarınızı, gözünüzü kapatarak bellek kayıtlarınızdan görüntüleriyle tekrar canlandırmaya çalışın. Başlangıçta görüntüleri hatırlamakta zorlanabilirsiniz. Bu uygulamayı 2-3 hafta sürdürdüğünüzde gün içinde hatırlamaya değer bulduğunuz şeyleri ne kadar iyi kaydettiğinize siz de şaşıracaksınız. Hatırlamada, sayılardan da yararlanabilirsiniz. Beyninizde sâbit klasörler ve bunların uzantısı dosyalar açabilirsiniz. Bunun için, meselâ 1’den 20’ye kadar her rakama hareket eden bir görüntü kaydedin. Sırasıyla hatırlamak istediğiniz şeyleri bu görüntüyle kaydedin. Meselâ, 14. sıradaki bilgiye ulaşmak istediğinizde hemen hatırlayacağınızı göreceksiniz. Hatırlamak istediğiniz şeyleri çağrıştıran semboller kullanın. Bunlar, alışılmışın dışında, renkli, kışkırtıcı semboller olabilir. Belki çok ilkel kaçan parmağınıza ip bağlamak bile, bu sembollerin gücüyle ilgilidir. Bir bilgiyi kullanacağınız alanı belirleyip sistematik bir düzen/sıra içerisinde beyninizin dosyalama sistemini geliştirebilir; otomatik ve düzenli bir kütüphane oluşmasını sağlayabilirsiniz. Pozitif düşünce, iyimserlik de bellek kapasitesinin artırılması için gerekli enerjiyi üretir. Bunun tersi olan şüpheci, güvensiz, ihtimaller içinde olumsuz seçeneklerin gerçekleşebileceğini varsayma alışkanlığı, zihnin olumlu gelişimine sekte vurabilir. Abartma da önemlidir. Bir şeyin abartılmasından pek hoşlanmayabilirsiniz; ancak, unutmayın ki dehâlar uçuk kaçık fikirlerle doludur. Hatırlanması zor bir şeyi hatırlamaya çalıştığınızda bunu canlandırma sisteminizde abartarak komikleştirebilirsiniz. Silik ve zayıf bilgiler, bu sâyede daha güçlü bir izlenimle kaydedildiğinden daha kolay hatırlanacaktır. Hâfıza sisteminin güçlenmesi birden fazla etkilerin doğru kullanılmasına bağlıdır. Unutmayın ki, bir zincirin gücü, en zayıf halkasının gücü kadardır. Uzmanlar, normal insanların mevcut beyin kapasitelerinin çok azını, bazı uzmanlar ancak % 1 kadarını kullanabildiği görüşünde birleşir. Bu konuda en iyimser rakamlar, % 10-15 kadardır. Bu durumda beynimizi, kullanılmayan, yaklaşık % 99 kapasitesiyle beraber, uyuyan bir deve benzetmek yanlış olmaz. Demek geride, kullanılmayı bekleyen muazzam bir kapasite var. Beyin potansiyelinin ancak bu kadar azının kullanılmasının temel sebeplerinin başında, beynin nasıl çalıştığının yeterince bilinmemesi geliyor. Yani, zihinsel yeteneğimizle ilgili sorunlar, beynin kapasite eksikliğinden değil; onu nasıl kullanacağımızı bilmeyişimizden kaynaklanıyor. Hâfıza eğitilebilir, âtıl potansiyel harekete geçirilebilir. Hâfıza teknikleri bu konuda ciddî bir adımdır. Ancak işleyen demirin ışıldadığı gibi; çalışmak, özellikle sistemli çalışmak zekâyı, hâfızayı açtığı gibi, tembellik de köreltilir. İmam Buhârî’nin 300.000 (üç yüz bin) hadisi, rivâyet zinciri ile beraber ezberlediğini, hadisle ilgili İslâmî kaynakların haber verdiği gibi, batılılar da örnek gösterir (Meselâ, bkz. Tony Buzan, Dehânın El Kitabı). Hâfıza tekniklerinin içinde hayal gücü ve çağrışım iki temel ilkedir. Hayal gücü ve çağrışım yoluyla bilgileri hâfızaya alırken dikkat edilmesi gereken noktaları şöylece sıralayabiliriz: “Çok hayal kur.” 1- Çarpıcı hayaller kurun. 2- Oluşturduğunuz hayalleri hareketlendirin. 3- Kesinlikle, aklınıza ilk gelen hayali kurun. 4- Hayal ettiğiniz görüntüyü gözünüzün önüne getirin; belirgin ve ayrıntılı olsun. 5- Abartın. Yani, sayıları artırın, boyları büyütün, ya da küçültün. 6- Yerine koyma ilkesini uygulayın. Diş macununun yerine peynir koymak gibi,   ilişkilendirdiğiniz kavramlardan birini diğerinin yerine koyun. 7- Arada ilişkiler kurun; Böylece çağrışım yoluyla hatırlamanız mümkün olur. 8- Lütfen, daima olumlu düşünün. Kendinizi rahat bırakın; baskı altında hissetmeyin. 9- Kayıt kanalı çok olsun. Görüntü, ses, koku, tad ve dokunma; mümkünse hepsini birden hayallerinizekatın. 10- Unsurları, bilgileri, şekilleri belli bir sıraya koyun. 11- Renklendirin. KAYNAK: www.posseible.com/dergi/makaleler.php?sayi=21

Hayata Pi Academic İle Bakın

Pi Academic platformu olarak, yazar, editör ve diğer içerik üreticilerimizle sizler için ilgi çekici ve ilgiyle takip edebileceğiniz içerikler üretmekteyiz. Sizlere sunduğumuz içerikler başta Bilim, Teknoloji, Hukuk, İş Dünyası ve Haberler olarak kategorize edilmiştir. Tercih ettiğiniz içerik kategorisine tıklayarak okumaya başlayabilirsiniz.

Bununla beraber siber güvenlik alana ilgi duyuyor ve internette güvende kalmanız için bir şeyler okumak isterseniz buradan temel tavsiyelerle başlayabilirsiniz.

Devamını oku
Yorum yapmak için tıklayın

Cevaplayın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bilim

Daha Hızlı Öğrenmeye ve Hatırlamaya Yardımcı Olacak 11 Bilimsel İpucu

Yayınlandı

on

Çocuklar, ebeveynlerinin kendileri için belirlediği yüksek hedeflere ulaşmak adına, kendilerince bir savaş stratejisi oluştururlar. Bu stratejiler, ileride işleri kolaylaştıracaktır elbette ancak, bazı insanlar öğrenme ile ilgili yöntemlerini geliştirmezler ve hayatları boyunca aynı şekilde öğrenip düşünürler. Neyse ki bilim, imdadımıza yetişiyor. İşte öğrenmeyi ve hatırlamayı kolaylaştıracak püf noktaları.

Yeteneklerin parça parça olarak alınması daha kolaydır.

Gitar öğrenmek isterseniz, tüm parçaları tek seferde birleştirmeyi düşünmeyin. Birkaç kolay akordu öğrenmenin daha küçük, daha ölçülebilir olan hedefini, doğru olarak nasıl ilerleneceğini ve bu akortları nasıl bir araya getireceğinizi ayarlayın.
Zamanla, bu ufak becerilerin birikimi, gitar çalma yeteneğini de arttıracaktır.
Mekanik öğrenmeye ve gerçeklere dayalı derslere uygulanan bir tekniktir.

Aynı anda birden fazla iş yapmaktan vazgeçin.

Birçok insan, bu durumu üstün bir meziyetmiş gibi görür. Ancak beyin, aynı anda iki farklı işe aynı seviyede dikkat veremez. Bir görevin tek tek adımlara bölünmesine ilaveten, enerjinizi tek bir göreve ayırdığınızdan emin olun. Dikkatiniz bozulduğunda, odağı orijinal göreve geri döndürmek yaklaşık 25 dakika sürer.

Birden fazla görevi veya işi aynı anda yapmaya çalışmak, farklı becerileri veya kavramları kısmen anlamanızdan başka hiçbir işe yaramaz.

Öğrendiklerinizi yazın. Sürekli yazın.

Bilgileri zihne aktarmanın en iyi yolu, yazmaktır. Araştırmalar, insanların, öğrendikleri şeyleri yazması gerektiğini öneriyor. Teknolojik değil, eski tarz düşünün ve kaleme kağıda sarılın.

2014 yılında yapılan bir araştırma, kalem ve kağıtla not alan öğrencilerin, dizüstü bilgisayarlarında not alan öğrencilerden daha fazlasını öğrendiğini ortaya çıkardı. Bu öğrenci grubu, gerçekleri hatırlama, karmaşık fikirleri ayırma ve bilgi sentezleme konusunda diğerlerinden daha yetenekliydi.

Hatalarınızı kutlayın ve üzerlerinde çalışın.

Kimse mükemmel değil. Öğrenmek, denemeler yapmak, başarısız olmak ve hatalardan ders çıkarmaktan geçer. Yapılan bir araştırma, beyinde, hata yaptığımız anılara pek yer vermediğimizi keşfetti. Aslında, tam aksine, çatlakları onarmak için o anılara daha fazla yer vermemiz gerekiyor.

Ebeveynlere bu konuda çok iş düşüyor. Anne babalar, çocuklarına hiç hata yapmamaları gerektiğini aşılamaya çalıştıklarında, bu durum çocuklarda bir sürü bilgi eksikliğine sebep oluyor.

İyimser olmak, başarıya giden yolda yardımcınızdır.

Çocuklara negatif enerji yüklemek, kendilerinden şüphe etmelerine, endişe içine girmelerine sebep oluyor ve bu çok ciddi zihinsel hasarlara yol açıyor.

Harvard Business School profesörü Alison Wood Brooks; “Kaygı, gerçek çözümleri ve çözüm üreten gerçek düşünce kalıplarını keşfetmemizi engelliyor” diyor.

Ebeveynler, öğrenmeyi keşif olarak görmeleri için çocuklara öğretmelidir. Öğretmek, karar zorlaştığında bir kararlılık hissi vermeye yardımcı olacaktır.

Heyecan verici konular sıkıcı olanlardan daha ‘yapışkandır’.

Tuhaf detaylar barındıran konular, çocukların hafızalarında daha kalıcı izlere sahip olabiliyor. Örneğin; babaannesinin tuhaf kokulu, gerilim filmi dekoru gibi olan evini çok net hatırlıyorlar. Ya da babalarının giydiği o limon sarısı garip şortu.

Eski ABD hafıza şampiyonu Joshua Foer, her kartı garip bir görüntü ile birbirine bağlayarak iki dakikadan kısa bir sürede, destedeki tüm oyun kartlarını ezberledi. Çocuklar, bu avantajı daha faydalı işler için kullanabilirler tabii.

Hızlı okumaya alışın, zaman kazanın.

Olay basit: Daha hızlı okuyabiliyorsanız, daha hızlı öğrenebilirsiniz. Beyni, kelimeleri daha hızlı işleyecek şekilde eğiterek, her birini ayrı ayrı hayal etmeden ziyade bütün kelimeleri okumaya alışıyorsunuz.

Çalışın, çalışın, çalışın.

Güçlü bir iş ahlakı beyinde gerçek bir etki yapar. 2004 yılında yapılan bir araştırma, hokkabazlık gibi becerilerin daha fazla ‘gri madde’ ürettiğini tespit etti. Çalışmayı bırakan insanlarda ise bu özellik kayboldu. Oysa hokkabazlık çok özel bir durum değildi, sadece çalışmayı gerektiriyordu.

Ne yapmadığınızı öğrenmek için bildiklerinizi kullanın.

Çocuklar zor bir konu ile karşılaştıklarında zorlanırlar. Ebeveynler, çocukların konuları anlamalarına yardımcı olurlar. Bu uygulamaya, ilişkisel öğrenme denir. Bir öğrenci futbolu sevebilir ancak diferansiyel hesap ile uğraşabilir. Spiral bir geçiş ile bir viraj eğrisi arasındaki benzerlikleri görebiliyorsa, soyut kavramları anlamada daha yüksek şansa sahiptir.

Zor durumlar her zaman kötü değildir.

Çocuklar zorlu problemlerle başa çıkmayı öğrenmeli. Fakat kanıtlar, bir probleme çok uzun süre harcamanın onu daha da karmaşık hale getirebileceğini gösteriyor.

Çözüm: Bir şeyi aslında çok iyi biliyor ancak o an hatırlamıyorsanız zorlamayın, Google’a sorun.

Başkalarına bir şeyler öğretmek sizin için de faydalı.

Bilim adamları bu durumu “koruyucu etki” olarak adlandırdı. Öğrendiğiniz bir şeyi kendi sözcüklerinizle tanımladığınızda, yalnızca bir fikri ustalıkla göstermekle kalmazsınız. Kendi anlayışınızı da geliştiriyorsunuz demektir.

Bilgileri birisinin kolaylıkla sindirebileceği küçük parçalara ayırırken, konu ile belirli bir samimiyet kazanmış oluyorsunuz.

Devamını oku

Bilim

Savaş Sanatı ve Beyin

Yayınlandı

on

savaş sanatı ve beyin

Saldırı ve Tehlike ile Karşılaşınca Beyinde Ne Oluyor?

Günlük hayatta yaşadığımız temel problemlerden biri de korku, panik ve öfke psikolojisi yüzünden kontrol edemediğimiz davranışlarımızın bize olan olumsuz yansımalarıdır. Öyle ki, bu durum insanlarla olan ilişkilerimizi derinden etkileyerek yaşam kalitemizi bozmaktadır. Böylesi ciddi sorunları aşma konusunda yararlanabileceğimiz bir çok öğreti vardır. Bunlardan bir tanesi de, kişinin kendi korkuları ile yüzleşerek kendisinin farkına varmasını sağlayan savaş sanatı öğretisidir. Bu öğretide amaç herhangi bir sorunu dövüşerek ya da kavga ederek çözmek değil doğru bir enerjiyi devreye sokabileceğimiz bilinçli farkındalığımızı arttırmaktır. Elbette ki bu oldukça zor bir konu.

İnsanların tehlike, baskı, sözlü veya fiziksel bir tehditle karşılaştığında beyinlerinin korkuyu kontrol eden bölümü olan Amigdala uyarılır. Amigdala bedenin harekete geçmesi için Hipotalamusa sinyal gönderir ve Hipofiz bezi kortizol, adrenalin, nöradrenalin gibi stres hormonlarının salgısını başlatır. Sinirbilimde buna “HİPOFİZ-ADRENAL AKS (HPA) denir.

Sistem devreye girdiğinde;

Reaksiyon vermek için panik davranışları başlar; bu psikolojinin bozulması anlamına gelir. Dövüş sırasında daha çok ışık almak için göz bebekleri büyür; mücadelede daha hareketli ve güçlü olmak için kan iç organlardan çekilerek kaslara yönlendirilir; beden aşırı katı ve gergin duruma geçer; daha çok oksijen alabilmek için solunum sıklaşır. Bu da öfke, korku ve panik halinin artarak devam etmesi, saldırganlaşma dozunun yükselmesi demektir.

Biyolojik olarak insan beyni ve bedeni tehlike ve saldırılar karşısında kendisini savunmak için böyle hareket etmeye programlanmıştır. Bilimsel literatürde bu sisteme “Kaç Ya Da Savaş Tepkisi” denir.

Aslına bakarsanız bu, tekniği ve stratejisi olmayan, kazanmanın sadece fiziksel güçteki performansa bağlı olduğu ilkel bir savunma mekanizmasıdır. Klasik sokak kavgalarında (hayvanlar arasında da) yaşanan mücadelede bu mekanizma işler. Aynı zamanda otonom bir tepkidir. Yani korku tetiklendikten sonra biyolojik beden istemsiz olarak harekete geçer. Kavga ve sözlü tartışmalara girerken ve girdikten sonra kendimizi kaybedip ne yaptığımızın farkında olmamamızın nedeni de budur. Öyle ki, bu mekanizma yaşadığınız baskı ve tehlikenin büyüklüğüne göre karşınızdaki kişiye zarar vermeden sizi durdurmayabilir. İşte bu büyük bir problemdir çünkü kendimizi savunacağız derken sonradan pişmanlık duyacacağımız olumsuz sonuçları yaşamak zorunda kalabiliriz. Mesela karşımızdaki insana zarar verecek boyutta sözlü ve fiziksel davranışlarda bulunarak hiç yoktan yere adli bir olayın parçası olmak gibi. Sadece bu da değil tabii ki. İşin bir de vicdani sorumluluk tarafı olduğunu da unutmamak lazım. Sonuçta bir başka insana zarar vermek kendinizi kötü hissetmenize neden olabilir.

SAVAŞ SANATI ise bir savunma mekanizması olarak bu sistemden farklı prensiplerle çalışır. En başta bilinçli farkındalık, solunumda düzen, sakinlik, mantıklı hareket etme, stratejik düşünme esastır. Bunlar bize mücadele sırasında hem zihinsel hem de fiziksel anlamda ESNEKLİK kazandırır. Bu esneklik psikolojik açıdan doğru noktada durmayı, fiziksel açıdan da teknik becerilerimizi sergileyebilmemize olanak tanır. Çünkü “kaç ya da savaş tepkisi” ile salgılanan stres hormonları psikolojimizi bozduğu gibi, bedenimizi de aşırı derecede gerginleştirerek teknikleri istediğimiz rahatlıkta uygulayamaz hale gelmemize neden olur.

Savaş sanatında belirttiğimiz bu özellikler hiçbir canlıda doğuştan gelmez, ancak sonradan eğitimle kazanılır. Bu konuda da tüm canlılar içinde gelişmiş bir prefrontal kortekse sahip olan insan tektir, diyebiliriz. Prefrontal korteks; düşünme, düşündüğünün üzerine düşünebilme, geleceğe yönelik plan yapma becerisi, eğitim, farkındalık gibi özellikleri kontrol eden beyin bölgesidir.

İnsanı insan yapan bu özellik aynı zamanda SAVAŞI SANAT yapan özelliğin de ta kendisidir. Rakip ve düşmanlarına karşı avantaj yaratabilmek için zihnini ve bedenini eğitmenin önemini kavrayan insan SAVAŞI adeta SANAT haline dönüştürmüştür.

Tıpkı kaba bir taşın usta bir heykeltıraş tarafından yontularak biçim verilmesi gibi, dövüş sanatçıları da zihinlerini bir sanat eseri gibi yeniden inşa ederek kendilerini bu konuda geliştirmişlerdir. Aslında hepsinden daha önemlisi de, düşünen insanın SAVAŞ SANATI dediğimiz bu kavramla kendisini sorgulayarak korku ve saldırganlık üreten zihnini değiştirecek bilinçli bir farkındalığa ulaşmasıdır.

Naci Kesener

Savaş Sanatı Eğitmeni

nBeyin

Devamını oku

Bilim

Kırık Camlar Teorisi ve Sokak Dedektifliği: Toplumsal Sorumluluk Çağrısı

Yayınlandı

on

Kırık Camlar Teorisi, Amerikalı suç psikoloğu Philip Zimbardo’nun 1969 yılında yaptığı bir deneyden esinlenerek geliştirilmiş bir teoridir. Bu teori, küçük çaplı düzensizliklerin ve ihlallerin, daha büyük suçlara ve toplumsal bozulmalara yol açabileceğini savunur1Örneğin, terk edilmiş bir binanın camları kırıldığında ve tamir edilmediğinde, bu durum daha fazla vandalizme davetiye çıkarır ve sonunda bina tamamen harap olabilir2.

Bu teoriyi yaşadığımız toplum ve çevredeki aksaklıkları engellemek için kullanabiliriz. İşte burada sokak dedektifliği devreye giriyor. Sokak dedektifleri, mahallelerinde veya çevrelerinde meydana gelen küçük düzensizlikleri ve ihlalleri tespit ederek, bunların daha büyük sorunlara dönüşmesini engelleyebilirler. Bu, sadece suç oranlarını düşürmekle kalmaz, aynı zamanda toplumsal düzeni ve güvenliği de artırır.

Sokak Dedektifi Olmanın Önemi

  1. Erken Müdahale: Sokak dedektifleri, küçük çaplı düzensizlikleri ve ihlalleri erken aşamada tespit ederek, bunların daha büyük sorunlara dönüşmesini engelleyebilirler. Örneğin, bir parkta kırık bir bankın tamir edilmesi, vandalizmin önüne geçebilir.
  2. Toplumsal Bilinç ve Katılım: Sokak dedektifleri, toplumun diğer üyelerini de bu tür sorunlara karşı duyarlı hale getirir. Bu, toplumsal bilincin artmasına ve herkesin yaşadığı çevreye daha fazla özen göstermesine yol açar.
  3. Güvenli ve Temiz Çevre: Sokak dedektifleri, çevrelerindeki düzensizlikleri ve ihlalleri tespit ederek, yaşadıkları alanın daha güvenli ve temiz olmasını sağlarlar. Bu, hem fiziksel hem de psikolojik olarak toplumun genel refahını artırır.

Sosyal Sorumluluk Çağrısı

Hepimiz yaşadığımız çevrenin bir parçasıyız ve bu çevrenin düzenli, temiz ve güvenli olmasını sağlamak bizim sorumluluğumuzda. Sokak dedektifliği, bu sorumluluğu yerine getirmenin etkili bir yoludur. Her birimiz, çevremizdeki küçük düzensizlikleri ve ihlalleri tespit ederek, bunların daha büyük sorunlara dönüşmesini engelleyebiliriz. Bu, sadece kendi yaşam kalitemizi artırmakla kalmaz, aynı zamanda toplumsal düzeni ve güvenliği de sağlar.

Unutmayalım ki, küçük adımlar büyük değişimlere yol açar. Hep birlikte, yaşadığımız çevreyi daha iyi bir yer haline getirebiliriz. Sokak dedektifi olun, toplumsal sorumluluğunuzu yerine getirin ve çevrenizi koruyun!

1Kırık Camlar Teorisi – Vikipedi 2Kırık Camlar Teorisi Nedir? – WM Aracı

Devamını oku

Trend Yazılar