Genel
Kızıl Ötesi Kameralar Hasta Olduğumuzu Nasıl Anlar?
Özellikle Covid-19 salgının ardından kalabalık ortamların kızılötesi kameralar ile izlendiğini ve hastalık riski taşıyan kişilerin tespit edildiğini daha çok fark ediyoruz. Peki, kızılötesi kameralar nasıl çalışır ve hastalık şüphesi olan insanların tespiti nasıl yapılır ?
Kızılötesi Kameralar Hasta Olduğumuzu Nasıl Anlar ?
Özellikle Covid-19 salgının ardından kalabalık ortamların kızılötesi kameralar ile izlendiğini ve hastalık riski taşıyan kişilerin tespit edildiğini daha çok fark ediyoruz. Peki, kızılötesi kameralar nasıl çalışır ve hastalık şüphesi olan insanların tespiti nasıl yapılır ?
Kızılötesi kameralar cep telefonlarımızdaki kameralara çok benzerdir. İkisi arasındaki tek fark algıladıkları fotonların enerjileridir. Cep telefonu kameraları görünür ışığı algılarken, kızılötesi kameralar cisimlerin sıcaklıklarından kaynaklanan kızılötesi fotonları algılarlar.
Bir nesnenin görülebilmesi için iki temel durum vardır: Birincisi gündelik hayatta en çok deneyimlediğimiz, bir ışık kaynağından çıkan fotonların, cisimden yansıyarak gözümüze ulaşmasıdır. Cisim ışığın belirli dalga boylarını soğururken, belirli dalga boylarını yansıtır; bu da onun spesifik bir renkte görünmesine neden olur. İkincisi ise, kaynağın kendisinin gözlemidir. Kaynak sıcak bir cisimdir ve kendi ışımasını yapar zira belirli bir sıcaklığa sahip her cisim ışıma yapar.
Her cisim, sahip olduğu sıcaklıktan ötürü bir ışıma yapar. Eğer cismin sıcaklığı binlerce dereceyse, bu ışıma görünür dalga boyundadır. Bu yüzden ısınan bir demir kızarır, daha da ısınırsa parlak bir beyaza döner. Sıcak yıldızların mavi, soğuk yıldızların ise kırmızı olması da bu nedenledir. Çünkü cisim ısındıkça, yüksek enerjili bölgede yaptığı ışıma daha fazla artar. Mavi ışık daha yüksek enerjili olduğundan, mavi yıldızlar kırmızıya göre daha sıcaktır.
Her cisim gibi, bizlerin de bir sıcaklığı var. Vücut sıcaklığımızdaki bir kara cisim ise ışımasını en çok kızılötede gerçekleştirir. (bkz. Yıldız Astrofiziği: Wien Kayma Yasası). Yani aslında bizler de birer kızılöte ışık kaynağıyız. Gündelik hayatta birbirimizi görmemiz, bir ışık kaynağından gelen fotonların bize çarpıp yansımasıyla gerçekleşir. Eğer kızılöte görebiliyor olsaydık, kendimiz birer ışık kaynağı olacaktık. Kızılötesi kameranın yaptığı da işte tam olarak budur. Yansıyan ışınla ilgilenmek yerine, direkt kaynağın kendisinden gelen ışığı inceler. Çevre ile bir sıcaklık farkımız bulunduğundan da, kızılötesi kamerada rahatlıkla görünürüz.
KAYNAK: https://rasyonalist.org/yazi/kizilotesi-kamerada-gorunuruz/
Hayata Pi Academic İle Bakın
Pi Academic platformu olarak, yazar, editör ve diğer içerik üreticilerimizle sizler için ilgi çekici ve ilgiyle takip edebileceğiniz içerikler üretmekteyiz. Sizlere sunduğumuz içerikler başta Bilim, Teknoloji, Hukuk, İş Dünyası ve Haberler olarak kategorize edilmiştir. Tercih ettiğiniz içerik kategorisine tıklayarak okumaya başlayabilirsiniz.
Bununla beraber siber güvenlik alana ilgi duyuyor ve internette güvende kalmanız için bir şeyler okumak isterseniz buradan temel tavsiyelerle başlayabilirsiniz.
Eğitim
Marka İhlallerine Karşı Birlikte Mücadele Edelim!
Değerli WPYB TURKEY Üyeleri,gönüllüleri ve Marka dedektifleri
Marka ihlalleri ve taklit ürünler, hem tüketicilerin güvenliğini tehlikeye atmakta hem de markaların itibarını zedelemektedir. Bu sorunla mücadele etmek ve toplumsal farkındalık oluşturmak amacıyla yeni bir platform oluşturduk. WPYB TURKEY platformu sayesinde, sokaklarda gezerken veya günlük yaşamınızda karşılaştığınız marka ihlallerini kolayca raporlayabilir ve bu sayede hem topluma katkıda bulunabilir hem de önümüzdeki günlerde bu farkındalık projemizle gelir kaynağı oluşturabilirsiniz.
Neden Katılmalısınız?
- Toplumsal Farkındalık Gerçeği: Marka ihlalleri ve taklit ürünler konusunda bilinçlenmek ve bu konuda toplumu bilgilendirmek.
- Güvenli Alışveriş: Tüketicilerin güvenli ve orijinal ürünlere ulaşmasını sağlamak.
- Teşvik ve Ödüller:WPYBTURKEY uygulamamız ile İhlal bildirimlerinizle gelir elde etme fırsatı.
Nasıl Katılabilirsiniz?
- Üye Olun: Web sitemize üye olarak ve WPYB TURKEY bünyesinde gönüllümüz olarak topluluğumuza katılın.
- Sosyal Medya ve Online Platformlarda Marka Koruma Eğitimi
- Marka Dedektifliği Eğitimi
- Proaktif Marka Koruma Yaklaşımları Eğitimi
- Marka İhlali Tespiti Eğitimi
- Uygulama Kullanımı ve Raporlama Eğitimi
- Bu eğitimleri ücretsiz tamamlayarak büyük ailemizin bir üyesi ve eğitimli ve Sertifikalı Marka Dedektifi olun.
- İhlalleri Bildirin: Sokaklarda veya sosyal yaşamınızda karşılaştığınız marka ihlallerini ve taklit ürünleri raporlayın.
- Ödüllerinizi Kazanın: Her ihbarınız için ödüller kazanın ve topluma katkıda bulunun.
Birlikte daha güvenli ve adil bir ticaret ortamı oluşturabiliriz. Siz de bu toplumsal farkındalık hareketine katılın !
WPYB GLOBAL
FARKINDAYIZ,HAZIRIZ,YANINIZDAYIZ.
Bilim
Savaş Sanatı ve Beyin
Saldırı ve Tehlike ile Karşılaşınca Beyinde Ne Oluyor?
Günlük hayatta yaşadığımız temel problemlerden biri de korku, panik ve öfke psikolojisi yüzünden kontrol edemediğimiz davranışlarımızın bize olan olumsuz yansımalarıdır. Öyle ki, bu durum insanlarla olan ilişkilerimizi derinden etkileyerek yaşam kalitemizi bozmaktadır. Böylesi ciddi sorunları aşma konusunda yararlanabileceğimiz bir çok öğreti vardır. Bunlardan bir tanesi de, kişinin kendi korkuları ile yüzleşerek kendisinin farkına varmasını sağlayan savaş sanatı öğretisidir. Bu öğretide amaç herhangi bir sorunu dövüşerek ya da kavga ederek çözmek değil doğru bir enerjiyi devreye sokabileceğimiz bilinçli farkındalığımızı arttırmaktır. Elbette ki bu oldukça zor bir konu.
İnsanların tehlike, baskı, sözlü veya fiziksel bir tehditle karşılaştığında beyinlerinin korkuyu kontrol eden bölümü olan Amigdala uyarılır. Amigdala bedenin harekete geçmesi için Hipotalamusa sinyal gönderir ve Hipofiz bezi kortizol, adrenalin, nöradrenalin gibi stres hormonlarının salgısını başlatır. Sinirbilimde buna “HİPOFİZ-ADRENAL AKS (HPA) denir.
Sistem devreye girdiğinde;
Reaksiyon vermek için panik davranışları başlar; bu psikolojinin bozulması anlamına gelir. Dövüş sırasında daha çok ışık almak için göz bebekleri büyür; mücadelede daha hareketli ve güçlü olmak için kan iç organlardan çekilerek kaslara yönlendirilir; beden aşırı katı ve gergin duruma geçer; daha çok oksijen alabilmek için solunum sıklaşır. Bu da öfke, korku ve panik halinin artarak devam etmesi, saldırganlaşma dozunun yükselmesi demektir.
Biyolojik olarak insan beyni ve bedeni tehlike ve saldırılar karşısında kendisini savunmak için böyle hareket etmeye programlanmıştır. Bilimsel literatürde bu sisteme “Kaç Ya Da Savaş Tepkisi” denir.
Aslına bakarsanız bu, tekniği ve stratejisi olmayan, kazanmanın sadece fiziksel güçteki performansa bağlı olduğu ilkel bir savunma mekanizmasıdır. Klasik sokak kavgalarında (hayvanlar arasında da) yaşanan mücadelede bu mekanizma işler. Aynı zamanda otonom bir tepkidir. Yani korku tetiklendikten sonra biyolojik beden istemsiz olarak harekete geçer. Kavga ve sözlü tartışmalara girerken ve girdikten sonra kendimizi kaybedip ne yaptığımızın farkında olmamamızın nedeni de budur. Öyle ki, bu mekanizma yaşadığınız baskı ve tehlikenin büyüklüğüne göre karşınızdaki kişiye zarar vermeden sizi durdurmayabilir. İşte bu büyük bir problemdir çünkü kendimizi savunacağız derken sonradan pişmanlık duyacacağımız olumsuz sonuçları yaşamak zorunda kalabiliriz. Mesela karşımızdaki insana zarar verecek boyutta sözlü ve fiziksel davranışlarda bulunarak hiç yoktan yere adli bir olayın parçası olmak gibi. Sadece bu da değil tabii ki. İşin bir de vicdani sorumluluk tarafı olduğunu da unutmamak lazım. Sonuçta bir başka insana zarar vermek kendinizi kötü hissetmenize neden olabilir.
SAVAŞ SANATI ise bir savunma mekanizması olarak bu sistemden farklı prensiplerle çalışır. En başta bilinçli farkındalık, solunumda düzen, sakinlik, mantıklı hareket etme, stratejik düşünme esastır. Bunlar bize mücadele sırasında hem zihinsel hem de fiziksel anlamda ESNEKLİK kazandırır. Bu esneklik psikolojik açıdan doğru noktada durmayı, fiziksel açıdan da teknik becerilerimizi sergileyebilmemize olanak tanır. Çünkü “kaç ya da savaş tepkisi” ile salgılanan stres hormonları psikolojimizi bozduğu gibi, bedenimizi de aşırı derecede gerginleştirerek teknikleri istediğimiz rahatlıkta uygulayamaz hale gelmemize neden olur.
Savaş sanatında belirttiğimiz bu özellikler hiçbir canlıda doğuştan gelmez, ancak sonradan eğitimle kazanılır. Bu konuda da tüm canlılar içinde gelişmiş bir prefrontal kortekse sahip olan insan tektir, diyebiliriz. Prefrontal korteks; düşünme, düşündüğünün üzerine düşünebilme, geleceğe yönelik plan yapma becerisi, eğitim, farkındalık gibi özellikleri kontrol eden beyin bölgesidir.
İnsanı insan yapan bu özellik aynı zamanda SAVAŞI SANAT yapan özelliğin de ta kendisidir. Rakip ve düşmanlarına karşı avantaj yaratabilmek için zihnini ve bedenini eğitmenin önemini kavrayan insan SAVAŞI adeta SANAT haline dönüştürmüştür.
Tıpkı kaba bir taşın usta bir heykeltıraş tarafından yontularak biçim verilmesi gibi, dövüş sanatçıları da zihinlerini bir sanat eseri gibi yeniden inşa ederek kendilerini bu konuda geliştirmişlerdir. Aslında hepsinden daha önemlisi de, düşünen insanın SAVAŞ SANATI dediğimiz bu kavramla kendisini sorgulayarak korku ve saldırganlık üreten zihnini değiştirecek bilinçli bir farkındalığa ulaşmasıdır.
Naci Kesener
Savaş Sanatı Eğitmeni
nBeyin
Bilim
Kırık Camlar Teorisi ve Sokak Dedektifliği: Toplumsal Sorumluluk Çağrısı
Kırık Camlar Teorisi, Amerikalı suç psikoloğu Philip Zimbardo’nun 1969 yılında yaptığı bir deneyden esinlenerek geliştirilmiş bir teoridir. Bu teori, küçük çaplı düzensizliklerin ve ihlallerin, daha büyük suçlara ve toplumsal bozulmalara yol açabileceğini savunur1. Örneğin, terk edilmiş bir binanın camları kırıldığında ve tamir edilmediğinde, bu durum daha fazla vandalizme davetiye çıkarır ve sonunda bina tamamen harap olabilir2.
Bu teoriyi yaşadığımız toplum ve çevredeki aksaklıkları engellemek için kullanabiliriz. İşte burada sokak dedektifliği devreye giriyor. Sokak dedektifleri, mahallelerinde veya çevrelerinde meydana gelen küçük düzensizlikleri ve ihlalleri tespit ederek, bunların daha büyük sorunlara dönüşmesini engelleyebilirler. Bu, sadece suç oranlarını düşürmekle kalmaz, aynı zamanda toplumsal düzeni ve güvenliği de artırır.
Sokak Dedektifi Olmanın Önemi
- Erken Müdahale: Sokak dedektifleri, küçük çaplı düzensizlikleri ve ihlalleri erken aşamada tespit ederek, bunların daha büyük sorunlara dönüşmesini engelleyebilirler. Örneğin, bir parkta kırık bir bankın tamir edilmesi, vandalizmin önüne geçebilir.
- Toplumsal Bilinç ve Katılım: Sokak dedektifleri, toplumun diğer üyelerini de bu tür sorunlara karşı duyarlı hale getirir. Bu, toplumsal bilincin artmasına ve herkesin yaşadığı çevreye daha fazla özen göstermesine yol açar.
- Güvenli ve Temiz Çevre: Sokak dedektifleri, çevrelerindeki düzensizlikleri ve ihlalleri tespit ederek, yaşadıkları alanın daha güvenli ve temiz olmasını sağlarlar. Bu, hem fiziksel hem de psikolojik olarak toplumun genel refahını artırır.
Sosyal Sorumluluk Çağrısı
Hepimiz yaşadığımız çevrenin bir parçasıyız ve bu çevrenin düzenli, temiz ve güvenli olmasını sağlamak bizim sorumluluğumuzda. Sokak dedektifliği, bu sorumluluğu yerine getirmenin etkili bir yoludur. Her birimiz, çevremizdeki küçük düzensizlikleri ve ihlalleri tespit ederek, bunların daha büyük sorunlara dönüşmesini engelleyebiliriz. Bu, sadece kendi yaşam kalitemizi artırmakla kalmaz, aynı zamanda toplumsal düzeni ve güvenliği de sağlar.
Unutmayalım ki, küçük adımlar büyük değişimlere yol açar. Hep birlikte, yaşadığımız çevreyi daha iyi bir yer haline getirebiliriz. Sokak dedektifi olun, toplumsal sorumluluğunuzu yerine getirin ve çevrenizi koruyun!
1: Kırık Camlar Teorisi – Vikipedi 2: Kırık Camlar Teorisi Nedir? – WM Aracı
-
Eğitim4 yıl önce
Öğrenmeyi Öğrenmek ‘Metabilişsel Düşünme’
-
Sağlık4 yıl önce
Salisilat Alerjisi
-
Hukuk4 yıl önce
Adli Psikoloji Dünya ve Türkiye Tarihçe
-
Yazılar4 yıl önce
Zihin Teorisi Ve Sally-Anne Testi
-
Bilim4 yıl önce
Hazırcevap Einstein
-
Bilim4 yıl önce
Organ Yenileme Ustası Semenderler
-
Bilim4 yıl önce
Capgras Sendromu
-
Teknoloji4 yıl önce
Jeff Bezos’un Planı Çok Büyük