Bilim
Kara Delik Bilgi Paradoksu
Fizikçiler de medyum olabilir. Yanlış okumuyorsunuz, sizin beş yıl sonra nerede olduğunuzu söyleyebilirler. Kuantum fizikçiler sizinle ilgili bazı bilgilere elbette sahip olmak isteyecekler. Medyumluk işin şakası elbette.
Kara Delik Bilgi Paradoksu
Fizikçiler de medyum olabilir. Yanlış okumuyorsunuz, sizin beş yıl sonra nerede olduğunuzu söyleyebilirler. Kuantum fizikçiler sizinle ilgili bazı bilgilere elbette sahip olmak isteyecekler. Medyumluk işin şakası elbette. Onların sizden istediği bilgiler mistik olmayacaktır. Bir fizikçi sizin kuantum durumunuzu bilmek isteyecektir. Bu işte bir sihir bulunmuyor onlar için oldukça basit formüller uygulayarak gerçekleştirecektir.
Kuantum fiziğinde belirsizlik olduğunu söyleyeceksiniz yani olasılıklar vardır lakin kuantum fizikte de klasik fizikte olduğu gibi kesinlik de mevcuttur aslında.
Bir evrenin bir sistemin kuantum durumunu yani tüm parçacıkların o andaki konumunu momentumu gibi veriler elimizde olduğunda, sadece geleceği değil geçmişi de tam olarak öğrenebiliriz.
Bütün bu anlattıklarımızda çok önemli bir nokta var; o da bilgi. Bu bilgi dediğimiz şey yoktan var edilemez ve varken de yok edilemez. Yani bilgi vardır ve var olacaktır. Evrende var olan bir bilgi asla kaybolmaz. Zira kaybolursa sistem çok büyük bir tehlike içinde olur.
Fizik dünyası işte büyük bir engele takılıp kalmış durumdadır: Kara Delik Bilgi Paradoksu.
Bilginin Korunumu Yasası
Özellikle fizik ve sistem için çok önemlidir. Mesela, enerjinin korunumu yasasına göre, kapalı sistemlerde, enerji sabit kalmak zorundadır. Yani dışarıdaki bir sistemle etkileşime girmediği sürece toplam enerji miktarı değişmez. Yalnızca biçim değiştirir, dönüşüm mümkündür. Yani evreni de kapalı bir sistem olarak düşündüğümüzde içindeki enerji sabit ve değişmezdir.
Bunu bilginin korunumuna uyarladığımızda ise kafamız biraz karışabilir zira normal hayatımız içinde deneyimlediğimiz bilginin durumu nedeniyle farklı algılayabiliriz. Kuantum evreninde mevcut tüm bilgiler ne oluşturulabilir ne de yok edilebilir. Yani bizler bilgi ürettiğimizde aslında sadece onun biçimini değiştirmiş oluyoruz.
Bu mantıkla bir parçacık ister boş bir kutuda dursun, isterse evrenin tamamı olsun, fizik sayesinde gelecekte nasıl davranacağını tahmin edebiliriz.
Mesela elimizde bir kitap var. Siz bu kitabı yaktınız, kül haline geldi. Kitabın tüm içeriğinin de yanıp kül olduğunu düşünürüz normalde değil mi? Ama kuantum fizikçilerine göre durum böyle değil. Tüm bilgiler aslında küllerin içinde. Onlar aslında hiçbir yere kaybolmadılar. Yani aslında bilgi denilen şey aslında parçacıkların farklı diziliminden ibaret.
Kuarklar ve elektronlar belli bir dizilimle kaya halini alırken, aynı malzemeler farklı şekilde sıralandığında, bir geyik ortaya çıkar. Malzeme aynıdır ama bilgi farklıdır burada.
Kara deliklere dışarıdan bir gözlemci olarak baktığımızda kara deliğin içine bir şey düşmez. Zamanın yavaşlaması neticesi olay ufkunda bu cismin durduğunu gözlemleriz.
Peki kara deliğin içine düşen bir nesnenin bilgisine ne olur?
Söz konusu sonsuz bir kütle çekimi ise, bu durumda bir sorun yoktur. Yani kara deliğin içine düşen bir nesnenin bilgisi uzay mekiğindeki birisi için kara deliğin kütle çekim merkezine kadar düşer ve orada kalır. Dışarıdan bakan bir gözlemci için ise olay ufkuna yapışır. Yani bilgi hala orada, yok olmuyor yalnızca ona erişemiyoruz.
Stephan Hawking burada devreye giriyor. Hawking, 1973 yılında Moskova’da iken iki bilim insanı Alexei Starobinsky ve Yakov Zeldovich konuştuğunda, bu bilim insanları kendisine dönen kara deliklerin parçacık oluşturduğunu ve bu parçacıkları bir nevi püskürttüğünü dile getiriyorlar. Hawking de bu öngörüyü alarak hesaplamaları yaptığında yalnızca dönen değil sabit kara deliklerin de radyasyon ürettiğini görecekti. Anlayacağınız kara deliklerin de belli bir ısısı vardı. Bugün Hawking radyasyonu adı verilen bu olgu, aslında kara deliklerin de ocakta kaynayan su gibi buharlaştığını, enerjilerini ve kütlelerini kaybettiğini gösteriyor. Fakat bir kara deliğin kaybolması için milyarlarca yıl geçmesi gerekiyor. Kara delikler aslında düşünüldüğü gibi kara de değildir.
Asıl sıkıntı da aslında bu noktada baş gösteriyor. Daha önce bilgi yok edilemez demiştik. İşte tam bu noktada paradoks başlıyor. Kara deliğin içine düşen bilgiye ne oluyor o zaman?
Kara Delik Bilgi Paradoksu
Hawking radyasyonu bilgi taşımıyor. Tüm kara delikler, benzer bir ışıma ile buharlaşıyor. Hawking radyasyonu dediğimiz ışıma ya da kütle kaybı olarak tanımlayabileceğimiz olay, tamamen kara deliğin kütlesi, dönüşü ve yükü ile alakalı. Gün gelecek bu ışıma nedeniyle kara delikler ölecek ve içinde bilgi bulunmayacak. Bilim insanları neredeyse elli yıldır bu paradoksu çözebilmek için uğraşıyorlar.
Kuantum fiziği ile genel görelilik kuramının birleşmesi gerekiyor. Yoksa yani bilgi kara delikler tarafından yok ediliyorsa tüm kuramları yeniden yazmamız gerekecektir. Belki de bilgi orada da kaybolmuyordur. Bunun cevabını bilim insanların bulmalarından başka bir seçeneğimiz bulunmuyor gibi görünüyor.
Hayata Pi Academic İle Bakın
Pi Academic platformu olarak, yazar, editör ve diğer içerik üreticilerimizle sizler için ilgi çekici ve ilgiyle takip edebileceğiniz içerikler üretmekteyiz. Sizlere sunduğumuz içerikler başta Bilim, Teknoloji, Hukuk, İş Dünyası ve Haberler olarak kategorize edilmiştir. Tercih ettiğiniz içerik kategorisine tıklayarak okumaya başlayabilirsiniz.
Bununla beraber siber güvenlik alana ilgi duyuyor ve internette güvende kalmanız için bir şeyler okumak isterseniz buradan temel tavsiyelerle başlayabilirsiniz.
Bilim
Savaş Sanatı ve Beyin
Saldırı ve Tehlike ile Karşılaşınca Beyinde Ne Oluyor?
Günlük hayatta yaşadığımız temel problemlerden biri de korku, panik ve öfke psikolojisi yüzünden kontrol edemediğimiz davranışlarımızın bize olan olumsuz yansımalarıdır. Öyle ki, bu durum insanlarla olan ilişkilerimizi derinden etkileyerek yaşam kalitemizi bozmaktadır. Böylesi ciddi sorunları aşma konusunda yararlanabileceğimiz bir çok öğreti vardır. Bunlardan bir tanesi de, kişinin kendi korkuları ile yüzleşerek kendisinin farkına varmasını sağlayan savaş sanatı öğretisidir. Bu öğretide amaç herhangi bir sorunu dövüşerek ya da kavga ederek çözmek değil doğru bir enerjiyi devreye sokabileceğimiz bilinçli farkındalığımızı arttırmaktır. Elbette ki bu oldukça zor bir konu.
İnsanların tehlike, baskı, sözlü veya fiziksel bir tehditle karşılaştığında beyinlerinin korkuyu kontrol eden bölümü olan Amigdala uyarılır. Amigdala bedenin harekete geçmesi için Hipotalamusa sinyal gönderir ve Hipofiz bezi kortizol, adrenalin, nöradrenalin gibi stres hormonlarının salgısını başlatır. Sinirbilimde buna “HİPOFİZ-ADRENAL AKS (HPA) denir.
Sistem devreye girdiğinde;
Reaksiyon vermek için panik davranışları başlar; bu psikolojinin bozulması anlamına gelir. Dövüş sırasında daha çok ışık almak için göz bebekleri büyür; mücadelede daha hareketli ve güçlü olmak için kan iç organlardan çekilerek kaslara yönlendirilir; beden aşırı katı ve gergin duruma geçer; daha çok oksijen alabilmek için solunum sıklaşır. Bu da öfke, korku ve panik halinin artarak devam etmesi, saldırganlaşma dozunun yükselmesi demektir.
Biyolojik olarak insan beyni ve bedeni tehlike ve saldırılar karşısında kendisini savunmak için böyle hareket etmeye programlanmıştır. Bilimsel literatürde bu sisteme “Kaç Ya Da Savaş Tepkisi” denir.
Aslına bakarsanız bu, tekniği ve stratejisi olmayan, kazanmanın sadece fiziksel güçteki performansa bağlı olduğu ilkel bir savunma mekanizmasıdır. Klasik sokak kavgalarında (hayvanlar arasında da) yaşanan mücadelede bu mekanizma işler. Aynı zamanda otonom bir tepkidir. Yani korku tetiklendikten sonra biyolojik beden istemsiz olarak harekete geçer. Kavga ve sözlü tartışmalara girerken ve girdikten sonra kendimizi kaybedip ne yaptığımızın farkında olmamamızın nedeni de budur. Öyle ki, bu mekanizma yaşadığınız baskı ve tehlikenin büyüklüğüne göre karşınızdaki kişiye zarar vermeden sizi durdurmayabilir. İşte bu büyük bir problemdir çünkü kendimizi savunacağız derken sonradan pişmanlık duyacacağımız olumsuz sonuçları yaşamak zorunda kalabiliriz. Mesela karşımızdaki insana zarar verecek boyutta sözlü ve fiziksel davranışlarda bulunarak hiç yoktan yere adli bir olayın parçası olmak gibi. Sadece bu da değil tabii ki. İşin bir de vicdani sorumluluk tarafı olduğunu da unutmamak lazım. Sonuçta bir başka insana zarar vermek kendinizi kötü hissetmenize neden olabilir.
SAVAŞ SANATI ise bir savunma mekanizması olarak bu sistemden farklı prensiplerle çalışır. En başta bilinçli farkındalık, solunumda düzen, sakinlik, mantıklı hareket etme, stratejik düşünme esastır. Bunlar bize mücadele sırasında hem zihinsel hem de fiziksel anlamda ESNEKLİK kazandırır. Bu esneklik psikolojik açıdan doğru noktada durmayı, fiziksel açıdan da teknik becerilerimizi sergileyebilmemize olanak tanır. Çünkü “kaç ya da savaş tepkisi” ile salgılanan stres hormonları psikolojimizi bozduğu gibi, bedenimizi de aşırı derecede gerginleştirerek teknikleri istediğimiz rahatlıkta uygulayamaz hale gelmemize neden olur.
Savaş sanatında belirttiğimiz bu özellikler hiçbir canlıda doğuştan gelmez, ancak sonradan eğitimle kazanılır. Bu konuda da tüm canlılar içinde gelişmiş bir prefrontal kortekse sahip olan insan tektir, diyebiliriz. Prefrontal korteks; düşünme, düşündüğünün üzerine düşünebilme, geleceğe yönelik plan yapma becerisi, eğitim, farkındalık gibi özellikleri kontrol eden beyin bölgesidir.
İnsanı insan yapan bu özellik aynı zamanda SAVAŞI SANAT yapan özelliğin de ta kendisidir. Rakip ve düşmanlarına karşı avantaj yaratabilmek için zihnini ve bedenini eğitmenin önemini kavrayan insan SAVAŞI adeta SANAT haline dönüştürmüştür.
Tıpkı kaba bir taşın usta bir heykeltıraş tarafından yontularak biçim verilmesi gibi, dövüş sanatçıları da zihinlerini bir sanat eseri gibi yeniden inşa ederek kendilerini bu konuda geliştirmişlerdir. Aslında hepsinden daha önemlisi de, düşünen insanın SAVAŞ SANATI dediğimiz bu kavramla kendisini sorgulayarak korku ve saldırganlık üreten zihnini değiştirecek bilinçli bir farkındalığa ulaşmasıdır.
Naci Kesener
Savaş Sanatı Eğitmeni
nBeyin
Bilim
Kırık Camlar Teorisi ve Sokak Dedektifliği: Toplumsal Sorumluluk Çağrısı
Kırık Camlar Teorisi, Amerikalı suç psikoloğu Philip Zimbardo’nun 1969 yılında yaptığı bir deneyden esinlenerek geliştirilmiş bir teoridir. Bu teori, küçük çaplı düzensizliklerin ve ihlallerin, daha büyük suçlara ve toplumsal bozulmalara yol açabileceğini savunur1. Örneğin, terk edilmiş bir binanın camları kırıldığında ve tamir edilmediğinde, bu durum daha fazla vandalizme davetiye çıkarır ve sonunda bina tamamen harap olabilir2.
Bu teoriyi yaşadığımız toplum ve çevredeki aksaklıkları engellemek için kullanabiliriz. İşte burada sokak dedektifliği devreye giriyor. Sokak dedektifleri, mahallelerinde veya çevrelerinde meydana gelen küçük düzensizlikleri ve ihlalleri tespit ederek, bunların daha büyük sorunlara dönüşmesini engelleyebilirler. Bu, sadece suç oranlarını düşürmekle kalmaz, aynı zamanda toplumsal düzeni ve güvenliği de artırır.
Sokak Dedektifi Olmanın Önemi
- Erken Müdahale: Sokak dedektifleri, küçük çaplı düzensizlikleri ve ihlalleri erken aşamada tespit ederek, bunların daha büyük sorunlara dönüşmesini engelleyebilirler. Örneğin, bir parkta kırık bir bankın tamir edilmesi, vandalizmin önüne geçebilir.
- Toplumsal Bilinç ve Katılım: Sokak dedektifleri, toplumun diğer üyelerini de bu tür sorunlara karşı duyarlı hale getirir. Bu, toplumsal bilincin artmasına ve herkesin yaşadığı çevreye daha fazla özen göstermesine yol açar.
- Güvenli ve Temiz Çevre: Sokak dedektifleri, çevrelerindeki düzensizlikleri ve ihlalleri tespit ederek, yaşadıkları alanın daha güvenli ve temiz olmasını sağlarlar. Bu, hem fiziksel hem de psikolojik olarak toplumun genel refahını artırır.
Sosyal Sorumluluk Çağrısı
Hepimiz yaşadığımız çevrenin bir parçasıyız ve bu çevrenin düzenli, temiz ve güvenli olmasını sağlamak bizim sorumluluğumuzda. Sokak dedektifliği, bu sorumluluğu yerine getirmenin etkili bir yoludur. Her birimiz, çevremizdeki küçük düzensizlikleri ve ihlalleri tespit ederek, bunların daha büyük sorunlara dönüşmesini engelleyebiliriz. Bu, sadece kendi yaşam kalitemizi artırmakla kalmaz, aynı zamanda toplumsal düzeni ve güvenliği de sağlar.
Unutmayalım ki, küçük adımlar büyük değişimlere yol açar. Hep birlikte, yaşadığımız çevreyi daha iyi bir yer haline getirebiliriz. Sokak dedektifi olun, toplumsal sorumluluğunuzu yerine getirin ve çevrenizi koruyun!
1: Kırık Camlar Teorisi – Vikipedi 2: Kırık Camlar Teorisi Nedir? – WM Aracı
Bilim
Özel Dedektiflik Eğitimi Kayıt İçin Acele Edin ;15 Ocak 2015
Bu özel Dedektiflik eğitimi ile İnsan davranışlarını analiz etme, iletişim kurma, ikna etme ve müzakere gibi sosyal becerilerin geliştirilmesini hedefliyoruz.Eğitim profesyoneller için ve kayıt sınırlıdır.
1. Sanal Gerçeklik Simülasyonları: Gerçek hayatta karşılaşabilecek zorlu senaryoları (takip edilme, gözetim altına alınma, bilgi toplama vb.) VR ile deneyimleyerek öğrencilerin pratik becerilerini geliştirmesi.
2. Yapay Zeka Destekli Eğitim: Öğrencilerin sorularını yanıtlayan, senaryolar oluşturan ve hatalarını tespit eden AI asistanları ile kişiselleştirilmiş öğrenme deneyimi sunulması.
3. Uluslararası İşbirliği: Farklı ülkelerdeki dedektiflik okullarıyla ortaklaşa eğitim programları düzenleyerek öğrencilerin küresel bakış açısı kazanması.
4. Cyber Dedektiflik Modülü: Artan siber suçlar karşısında öğrencilerin dijital izleri takip etme, veri analizi yapma ve siber güvenlik konularında uzmanlaşmasını sağlayan bir modül eklenmesi.
5. Sosyal Mühendislik Atölyeleri: İnsanları manipüle etme yöntemlerini öğrenerek öğrencilerin sosyal becerilerini güçlendirmesi ve karşı tarafı etkileme konusunda uzmanlaşması.
6. Gizli Dil ve Şifreleme Dersleri: Tarihte kullanılan gizli diller ve şifreleme yöntemlerini öğreterek öğrencilerin gizli mesajları çözme ve kendi şifrelerini oluşturma becerilerini geliştirmesi.
7. Beden Dili ve Mikro ifade Analizi: İnsanların bilinçaltı mesajlarını okuyarak doğrulama ve yalan tespiti konularında uzmanlaşmalarını sağlayan bir eğitim modülü.
8. Sahtekarlık ve Dolandırıcılık Eğitimi: Farklı dolandırıcılık yöntemlerini öğrenerek öğrencilerin bu tür suçlara karşı bilinçlenmesi ve önlem alması.
9. Hayatta Kalma Becerileri Eğitimi: Zorlu koşullarda hayatta kalma tekniklerini öğreterek öğrencilerin fiziksel ve zihinsel dayanıklılıklarını artırması.
10. Etik ve Hukuk Dersleri: Dedektiflik mesleğinin etik kurallarını ve yasal sınırlarını öğreterek öğrencilerin mesleki sorumluluklarının bilincinde olmasını sağlanması.
Dat Özel Dedektiflik Ümit Hakan Karakaya
-
Eğitim4 yıl önce
Öğrenmeyi Öğrenmek ‘Metabilişsel Düşünme’
-
Sağlık4 yıl önce
Salisilat Alerjisi
-
Hukuk4 yıl önce
Adli Psikoloji Dünya ve Türkiye Tarihçe
-
Yazılar4 yıl önce
Zihin Teorisi Ve Sally-Anne Testi
-
Bilim4 yıl önce
Hazırcevap Einstein
-
Bilim4 yıl önce
Organ Yenileme Ustası Semenderler
-
Bilim4 yıl önce
Capgras Sendromu
-
Teknoloji4 yıl önce
Jeff Bezos’un Planı Çok Büyük