Sağlık
İkinci Beyin: Bağırsak
Bağırsak florası yani bir diğer ismi ile mikrobiyata, genel sağlığı etkileyen onlarca özelliğe sahip. Birçok sağlık sorununun sebebine baktığımızda zarar gören bağırsak mikrobiyatasını görürüz. Bu yüzden bağırsak mikrobiyatası sağlığı, önem verilmesi gereken bir canlı organizma bütünlüğü.
İKİNCİ BEYİN BAĞIRSAK
Bağırsak florası yani bir diğer ismi ile mikrobiyata, genel sağlığı etkileyen onlarca özelliğe sahip. Birçok sağlık sorununun sebebine baktığımızda zarar gören bağırsak mikrobiyatasını görürüz. Bu yüzden bağırsak mikrobiyatası sağlığı, önem verilmesi gereken bir canlı organizma bütünlüğü. Sağlıklı bir bağırsakmikrobiyatasu, adeta sağlık sigortası hatta “ikinci beyin bağırsak” olarak da adlandırılır.
Bağırsak mikrobiyatası bağırsakta bulunan canlı organizma bütünlüğüne denir. Bu organizmalar fayda bakımından farklı türlerdedir. Nötr ve yararlı olabilecekleri gibi zararlı da olabilmekteler. Bu organizma bütünlüğü kendi içinde bir dengededir. Vücutta 30 trilyona yakın hücre varken 40 trilyona yakın bakteri bulunur. Bu 40 trilyon bakterininse yüzde 70’i bağırsaklarda yaşar.
Mikrobiyata olarak adlandırılan mikroorganizma koleksiyonları, insan vücudundaki mikroorganizmaların en büyük yoğunluğunu ve mutlak bolluğunu temsil eden gastrointestinal sistemdeki topluluk (yani bağırsak mikrobiyotası) ile, çevreye maruz kalan neredeyse her vücut yüzeyinde yaşar. Yapılan araştırmalar, bağırsak mikrobiyotasının vücudumuzda pasif yolcular olmaktan çok, bağışıklık sistemimiz, metabolizma ve hatta çeşitli organların gelişimi için hayati önemi olduğunu gösteriyor.
Bağırsağa Neden “İkinci Beyin” Denir?
Bağırsak, birbirinden farklı sinyal maddeleri, sinirleri izole eden materyaller ve bağlantı çeşitleri konusunda geniş bir yelpazeye sahiptir. Bu kadar fazla özelliğe sahip olan bir diğer organımız da beynimizdir. Bağırsaktaki sinirlerin bağlantısı, tam da bu yüzden “bağırsak beyni” olarak isimlendirilir. Zira kendisi beyin kadar büyük ve karmaşık bir yapıya sahip. Daha bilimsel adıysa ‘’enterik sinir sistemi’’dir.
Bağırsakla bağlantılı sinyaller beynin çeşitli bölgelerine varabilir ancak tüm bölgelere ulaşabilme gibi bir durumları yoktur. Örneğin görme yetimizden sorumlu olan ve beynin arka kısmında bulunan yere hiçbir şekilde ulaşamazlar. Eğer öyle olsaydı bağırsakta olup biteni resim ve efekt olarak beynimize kazıyabilirdik. Bu sinyallerin varabildikleri yerler insula, limbik sistem, prefontal korteks, amigdala, hipokampus ve anterior singulat kortekstir.
Bağırsak mikrobiyotası ayrıca sinyal moleküllerinin bağırsak lümeninden bağışıklık hücrelerini ve enterik sinir sistemi nöronlarının terminal uçlarını içeren lamina propriaya geçişini kontrol eden bağırsak bariyer bütünlüğünü etkileyebilir. Bağırsak bariyer bütünlüğü, anksiyete, otizm spektrum bozukluğu ve depresyon gibi bazı nöropsikiyatrik durumlarda bozulabilir. Sinir sistemi içinde stres, bağırsak ortamını ve mikrobiyota bileşimini değiştirebilir.
Bağırsak Enfeksiyonu-Depresyon İlişkisi
Anksiyete ve bağırsak mikrobiyotası arasındaki ilişki başlangıçta enfeksiyon bazında incelendi. Son zamanlarda, ayrıntılı olarak gerçekleştirilen epidemiyolojik çalışma, halka açık bir sağlıkla alakalı anket seti olan Tıbbi Harcama Paneli Anketi (MEPS) aracılığıyla bağırsak enfeksiyonu ve ardından anksiyete bozukluğunun başlangıcı arasındaki bağlantıyı inceledi. Çalışmadan elde edilen sonuçlar, daha önce bağırsak enfeksiyonuna maruz kalmış bireylerde anksiyete bozukluğu geliştirme olasılığının fazlalaştığı ve bağırsak mikrobiyotasının sonraki bir anksiyete bozukluğu için potansiyel bir “tetikleyici” olduğunu ortaya koyuyor. Artan kanıtlar, bağırsak mikrobiyotasının depresyonun patofizyolojisinde önemli bir rol oynayabileceğini gösterir şekilde fakat spesifik moleküler mekanizmaları hala belirsizliğini koruyor.
Depresif Fareler
Yüzen fare deneyi, motivasyon ve depresyona ilişkin oldukça etkileyici bir deney. Bir fare, minik bir havuza konuyor. Ayakları yere değmediği için suda çırpınmaya başlar ve tek amacı karaya ulaşmaktır. Depresif özelliklere sahip fareler, uzun süre yüzemezler. Bazen isteksiz bir biçimde çabalarlar. Beyinlerinde motive edici ve harekete geçirici dürtülerden çok, kısıtlayıcı sinyaller devreye girer. Farelerde stres ön plandadır. Normal şartlar altında bu farelerin üzerinde antidepresanları denemek olanaklı. Antidepresanı aldıktan sonra uzun süre yüzmeleri durumu, antidepresanın fareler üzerinde de etkili olduğuna yönelik önemli bir veri sunar.
İrlandalı bilim adamı John Cryan’ın oluşturduğu bir ekip yüzen fare deneyini biraz daha ileri bir düzeye taşır. Farelerden birkaçını bağırsağın temizliğinden sorumlu bakterilerle beslemişlerler: ‘’Lactobzillus rhamnosus JB-1’’. Böylelikle bağırsakları yenilenmiş olan fareler, gerçekten de daha umutlu ve uzun süreli yüzmeye başlamışlarlar. Kanlarında yer alan stres hormonlarında da kayda değer bir azalma gözlemlenir. Ayrıca, hafıza testlerinde ve öğrenmeye yönelik testlerde diğer farelerden daha başarılı sonuçlar elde ederler. Fakat bilim insanının vagus sinirini fareden ayırması durumu, fareyi bu açıdan geriletmiş ve diğerleriyle aynı aşamaya sürüklemiştir.
Vagus Siniri Nedir?
Vagus siniri, bağırsak ve beyin arasındaki bağlantının sağlanması açısından en önemli ve en hızlı niteliğe sahip sinirin adı. Diyaframdan geçerek akciğerin ve kalbin arasından yemek borusuna ulaşır ve sonrasında boğazdan yukarıya doğru ilerleyerek beyne bağlanır. İnsanlar üzerinde yapılmış olan bir deney, bu sinirin belirli frekanslar aracılığı ile canlandırılması durumunda deneklerin kendilerini daha rahat hissettiklerini veya daha korkak bir hal aldıklarını ortaya çıkarır. Avrupa’da 2010 yılından beri depresyona karşı uygulanabilen bir terapi yöntemi de Vagus sinirinin, hastanın iyileşmesine yol açacak kadar yüksek miktarda verilmesidir.
İrritabl Bağırsak (Huzursuz Bağırsak) Sendromu
Huzursuz bağırsak sendromu, kalın bağırsağı etkileyen bir işlevsel sindirim probleminin adı. İrritabl bağırsak sendromu (IBS), hassas bağırsak sendromu ya da spastik kolon isimleriyle de bilinir. Toplumun yaklaşık yüzde 15’ini etkileyen yaygın bir rahatsızlık. Belirtileri karında kramp, ağrı, şişkinlik, gaz, ishal veya kabızlık ya da her ikisini birden içerir. Tedavisi uzun vadede yönetilmesi gereken kronik bir rahatsızlık. Belirtiler genellikle hafiftir ve yalnızca çok az sayıda hasta şiddetli belirti ve şikâyetlere sahip olur. Çoğu hastada diyet, yaşam tarzı ve stresi yöneterek belirtiler kontrol edilebilir. Daha şiddetli şikâyetler ise ilaç tedavisi gerektirebilir. Huzursuz bağırsak sendromu, bağırsak dokusunda değişikliklere sebepolmaz ya da kolorektal kanser riskini artırmaz.
Huzursuz bir bağırsağa sahip olan insanlar için bağırsak ve beyin arasındaki iletişim oldukça yorucu olabilir. Bu, beynin tomografisinin çekilmesi durumunda da görülebilir. Deneylerden birinde deneklerin bağırsağına küçük bir hava kabarcığı yerleştirilmiş ve bu esnada da beyinde oluşan hareketlilik fotoğraflanmıştır. Şikayeti bulunmayan deneklerde oldukça normal fotoğraflar gözlemlemek mümkünken; duygular açısından da bir karmaşaya rastlanmamıştır. Ancak huzursuz bağırsaklara sahip deneklerde bu kabarcık, beynin başka bölümlerinin de devreye girmesine sebep olmuştur; bu da normal şartlar altında rahatsızlık verici durumlar üzerinde duran bölümlerin aktive olmasını beraberinde getirmiştir. Yani bu kabarcık sonucunda sinyaller, iki ayrı yolu aşmayı başarmışlardır. Bu da deneklerin kötü bir şey yapmış olmamalarına rağmen kendilerini kötü hissetmelerini beraberinde getirmiştir.
KAYNAK: evrimagaci.org/bagirsak-beyni-nedir-bagirsak-mikrobiyotasi-canli-psikolojisini-etkileyebilir-mi-9510
Hayata Pi Academic İle Bakın
Pi Academic platformu olarak, yazar, editör ve diğer içerik üreticilerimizle sizler için ilgi çekici ve ilgiyle takip edebileceğiniz içerikler üretmekteyiz. Sizlere sunduğumuz içerikler başta Bilim, Teknoloji, Hukuk, İş Dünyası ve Haberler olarak kategorize edilmiştir. Tercih ettiğiniz içerik kategorisine tıklayarak okumaya başlayabilirsiniz.
Bununla beraber siber güvenlik alana ilgi duyuyor ve internette güvende kalmanız için bir şeyler okumak isterseniz buradan temel tavsiyelerle başlayabilirsiniz.
Bilim
Daha Hızlı Öğrenmeye ve Hatırlamaya Yardımcı Olacak 11 Bilimsel İpucu
Çocuklar, ebeveynlerinin kendileri için belirlediği yüksek hedeflere ulaşmak adına, kendilerince bir savaş stratejisi oluştururlar. Bu stratejiler, ileride işleri kolaylaştıracaktır elbette ancak, bazı insanlar öğrenme ile ilgili yöntemlerini geliştirmezler ve hayatları boyunca aynı şekilde öğrenip düşünürler. Neyse ki bilim, imdadımıza yetişiyor. İşte öğrenmeyi ve hatırlamayı kolaylaştıracak püf noktaları.
Yeteneklerin parça parça olarak alınması daha kolaydır.
Gitar öğrenmek isterseniz, tüm parçaları tek seferde birleştirmeyi düşünmeyin. Birkaç kolay akordu öğrenmenin daha küçük, daha ölçülebilir olan hedefini, doğru olarak nasıl ilerleneceğini ve bu akortları nasıl bir araya getireceğinizi ayarlayın.
Zamanla, bu ufak becerilerin birikimi, gitar çalma yeteneğini de arttıracaktır.
Mekanik öğrenmeye ve gerçeklere dayalı derslere uygulanan bir tekniktir.
Aynı anda birden fazla iş yapmaktan vazgeçin.
Birçok insan, bu durumu üstün bir meziyetmiş gibi görür. Ancak beyin, aynı anda iki farklı işe aynı seviyede dikkat veremez. Bir görevin tek tek adımlara bölünmesine ilaveten, enerjinizi tek bir göreve ayırdığınızdan emin olun. Dikkatiniz bozulduğunda, odağı orijinal göreve geri döndürmek yaklaşık 25 dakika sürer.
Birden fazla görevi veya işi aynı anda yapmaya çalışmak, farklı becerileri veya kavramları kısmen anlamanızdan başka hiçbir işe yaramaz.
Öğrendiklerinizi yazın. Sürekli yazın.
Bilgileri zihne aktarmanın en iyi yolu, yazmaktır. Araştırmalar, insanların, öğrendikleri şeyleri yazması gerektiğini öneriyor. Teknolojik değil, eski tarz düşünün ve kaleme kağıda sarılın.
2014 yılında yapılan bir araştırma, kalem ve kağıtla not alan öğrencilerin, dizüstü bilgisayarlarında not alan öğrencilerden daha fazlasını öğrendiğini ortaya çıkardı. Bu öğrenci grubu, gerçekleri hatırlama, karmaşık fikirleri ayırma ve bilgi sentezleme konusunda diğerlerinden daha yetenekliydi.
Hatalarınızı kutlayın ve üzerlerinde çalışın.
Kimse mükemmel değil. Öğrenmek, denemeler yapmak, başarısız olmak ve hatalardan ders çıkarmaktan geçer. Yapılan bir araştırma, beyinde, hata yaptığımız anılara pek yer vermediğimizi keşfetti. Aslında, tam aksine, çatlakları onarmak için o anılara daha fazla yer vermemiz gerekiyor.
Ebeveynlere bu konuda çok iş düşüyor. Anne babalar, çocuklarına hiç hata yapmamaları gerektiğini aşılamaya çalıştıklarında, bu durum çocuklarda bir sürü bilgi eksikliğine sebep oluyor.
İyimser olmak, başarıya giden yolda yardımcınızdır.
Çocuklara negatif enerji yüklemek, kendilerinden şüphe etmelerine, endişe içine girmelerine sebep oluyor ve bu çok ciddi zihinsel hasarlara yol açıyor.
Harvard Business School profesörü Alison Wood Brooks; “Kaygı, gerçek çözümleri ve çözüm üreten gerçek düşünce kalıplarını keşfetmemizi engelliyor” diyor.
Ebeveynler, öğrenmeyi keşif olarak görmeleri için çocuklara öğretmelidir. Öğretmek, karar zorlaştığında bir kararlılık hissi vermeye yardımcı olacaktır.
Heyecan verici konular sıkıcı olanlardan daha ‘yapışkandır’.
Tuhaf detaylar barındıran konular, çocukların hafızalarında daha kalıcı izlere sahip olabiliyor. Örneğin; babaannesinin tuhaf kokulu, gerilim filmi dekoru gibi olan evini çok net hatırlıyorlar. Ya da babalarının giydiği o limon sarısı garip şortu.
Eski ABD hafıza şampiyonu Joshua Foer, her kartı garip bir görüntü ile birbirine bağlayarak iki dakikadan kısa bir sürede, destedeki tüm oyun kartlarını ezberledi. Çocuklar, bu avantajı daha faydalı işler için kullanabilirler tabii.
Hızlı okumaya alışın, zaman kazanın.
Olay basit: Daha hızlı okuyabiliyorsanız, daha hızlı öğrenebilirsiniz. Beyni, kelimeleri daha hızlı işleyecek şekilde eğiterek, her birini ayrı ayrı hayal etmeden ziyade bütün kelimeleri okumaya alışıyorsunuz.
Çalışın, çalışın, çalışın.
Güçlü bir iş ahlakı beyinde gerçek bir etki yapar. 2004 yılında yapılan bir araştırma, hokkabazlık gibi becerilerin daha fazla ‘gri madde’ ürettiğini tespit etti. Çalışmayı bırakan insanlarda ise bu özellik kayboldu. Oysa hokkabazlık çok özel bir durum değildi, sadece çalışmayı gerektiriyordu.
Ne yapmadığınızı öğrenmek için bildiklerinizi kullanın.
Çocuklar zor bir konu ile karşılaştıklarında zorlanırlar. Ebeveynler, çocukların konuları anlamalarına yardımcı olurlar. Bu uygulamaya, ilişkisel öğrenme denir. Bir öğrenci futbolu sevebilir ancak diferansiyel hesap ile uğraşabilir. Spiral bir geçiş ile bir viraj eğrisi arasındaki benzerlikleri görebiliyorsa, soyut kavramları anlamada daha yüksek şansa sahiptir.
Zor durumlar her zaman kötü değildir.
Çocuklar zorlu problemlerle başa çıkmayı öğrenmeli. Fakat kanıtlar, bir probleme çok uzun süre harcamanın onu daha da karmaşık hale getirebileceğini gösteriyor.
Çözüm: Bir şeyi aslında çok iyi biliyor ancak o an hatırlamıyorsanız zorlamayın, Google’a sorun.
Başkalarına bir şeyler öğretmek sizin için de faydalı.
Bilim adamları bu durumu “koruyucu etki” olarak adlandırdı. Öğrendiğiniz bir şeyi kendi sözcüklerinizle tanımladığınızda, yalnızca bir fikri ustalıkla göstermekle kalmazsınız. Kendi anlayışınızı da geliştiriyorsunuz demektir.
Bilgileri birisinin kolaylıkla sindirebileceği küçük parçalara ayırırken, konu ile belirli bir samimiyet kazanmış oluyorsunuz.
Genel
İlişki Sorunları: Sağlıklı Bir İlişki İçin Tam Kılavuz
Giriş
İnsanoğlu var olduğundan beri ilişkiler ve iletişim de bir şekilde var.Peki “İlişki sorunları nasıl çözülür?”, “İlişkide iletişim problemleri”nelerdir?
İlişkiler, hayatımızın en değerli hazinelerinden biridir. Ancak zaman zaman tüm ilişkilerde iniş çıkışlar yaşanabilir. İletişimsizlik, güvensizlik, farklı beklentiler gibi birçok faktör ilişki sorunlarına yol açabilir. Bu yazımızda, ilişki sorunlarının nedenlerini ve çözüm yollarını detaylı bir şekilde ele alacağız. İlişki sorunları nasıl çözülür, ilişkide iletişim problemleri gibi sıkça sorulan soruların cevaplarını bulacaksınız.
İlişki Sorunlarının Yaygın Nedenleri
- İletişimsizlik: Düşünceleri ve duyguları açıkça ifade edememe, dinleme becerisinin zayıf olması, anlaşmazlıkları çözmek yerine kaçınma gibi durumlar iletişimi olumsuz etkiler.
- Güvensizlik: Geçmiş deneyimler, aldatma gibi durumlar güvensizlik duygusunu tetikleyebilir.
- Farklı Beklentiler: İlişkiye dair farklı beklentiler, hayal kırıklıklarına ve çatışmalara neden olabilir.
- Rol Dağılımı Sorunları: İlişkideki rollerin belirsizliği veya eşitsizliği, dengesizlik yaratabilir.
- Dış Etkenler: Aile, arkadaş çevresi, iş hayatı gibi dış etkenler de ilişkiyi olumsuz etkileyebilir.
İlişkide İletişim Problemleri ve Çözümleri
İletişim, ilişkilerin temel taşıdır. Etkili iletişim kurmak için:
- “Ben” dili kullanın: Suçlayıcı cümleler yerine kendi duygularınızı ve düşüncelerinizi ifade edin.
- Dinleyin: Partnerinizi yargılamadan dinleyin ve anlamaya çalışın.
- Empati kurun: Partnerinizin bakış açısını anlamaya çalışın.
- Sabırlı olun: Sorunları hemen çözmeye çalışmak yerine sabırlı olun ve adım adım ilerleyin.
- Profesyonel yardım alın: Gerekirse bir çift terapisti ile çalışın.
İlişki Sorunlarını Çözmek İçin İpuçları
- Açık ve dürüst iletişim kurun: Düşüncelerinizi ve duygularınızı saklamayın.
- Birbirinizi dinleyin: Karşılıklı olarak dinlemek, anlaşmazlıkları çözmenin ilk adımıdır.
- Empati kurun: Partnerinizin duygularını anlamaya çalışın.
- Ortak noktalar bulun: Birlikte keyif aldığınız aktiviteler yaparak bağınızı güçlendirin.
- Küçük adımlarla başlayın: Büyük sorunları çözmeye çalışmak yerine küçük adımlarla başlayın.
- Sabırlı olun: İlişkiler zaman ve çaba gerektirir.
- Profesyonel yardım alın: Gerekirse bir çift terapisti ile çalışın.
Sağlıklı Bir İlişki İçin Yapılması Gerekenler
- Kendinize zaman ayırın: Hobilerinizle ilgilenin, arkadaşlarınızla vakit geçirin.
- Yeni şeyler öğrenin: Kendinizi geliştirmeye çalışın.
- Spor yapın: Düzenli egzersiz hem fiziksel hem de zihinsel sağlığınızı destekler.
- Minnettar olun: Partnerinizin olumlu özelliklerine odaklanın.
- Romantizmi canlı tutun: Sürprizler yapın, birlikte vakit geçirin.
- Sonuç
İlişkiler, emek ve çaba gerektiren bir süreçtir. İlişki sorunları yaşamak, her çiftin başına gelebilecek normal bir durumdur. Önemli olan, bu sorunları çözmek için çaba göstermek ve ilişkinize yatırım yapmaktır. Yukarıdaki önerileri uygulayarak, ilişkinizi daha sağlıklı ve mutlu bir hale getirebilirsiniz.
Eğitim
Selfie Göndermeden Önce Sorulacak Üç Soru
“Selfie Atmadan Önce Bunları Düşünmeli miyiz?
Sosyal Medyanın İki Yüzü: Sosyal medya hem sosyal bağlantıları güçlendirerek olumlu etkiler yaratabilir hem de depresyon, yalnızlık gibi sorunlara yol açabilir.
Selfie Paylaşımının Psikolojik Temelleri: Selfie paylaşımı, kişinin kendini daha iyi hissetme, sosyal onay alma ve dikkat çekme gibi farklı psikolojik ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik olabilir.
Görünüş Obsesyonu ve Vücut İmajı: Sosyal medyada paylaşılan mükemmel görünümlü fotoğraflar, gençlerde gerçekçi olmayan güzellik standartları yaratabilir ve vücut imajı sorunlarına yol açabilir.
Gerçek Benlik ve İdeal Benlik: Paylaşılan fotoğraflar, kişinin gerçek benliği yerine idealize edilmiş bir versiyonunu yansıtabilir ve bu durum, özgüven eksikliği ve sosyal kaygıya neden olabilir.
Sosyal Medya Bağımlılığı ve Zihinsel Sağlık: Aşırı sosyal medya kullanımı, bağımlılığa yol açabilir ve depresyon, anksiyete gibi zihinsel sağlık sorunlarını tetikleyebilir.
Ne yayınladığınız kadar neden yayınladığınız da önemli
Sosyal medya kullanımı ruh sağlığı üzerinde olumlu ve olumsuz etkilere sahip olabilir. Araştırmalar, Facebook, Instagram ve benzeri platformların depresyon, yalnızlık ve uyku bozukluklarıyla bağlantılı olduğunu gösteriyor. Ancak sosyal medya kullanımı aynı zamanda başkalarıyla sosyal bağlantılar kurmaya yardımcı olmanın yanı sıra politik ve sivil hayata katılımı da teşvik edebiliyor.
Sosyal medya ve psikolojik iyilik hali üzerine yapılan araştırmalardan edinebileceğiniz iki net dersimiz var. Öncelikle, sosyal medya katılımınız bir bağımlılık gibi görünmeye başlarsa, bu zihinsel sağlık için kötü bir haber. Araştırmacılar, bağımlılık yapan sosyal medya kullanımını “davranışları kontrol altına almak için kontrol edilemeyen bir motivasyonla yönlendirilen çevrimiçi etkinlikler hakkında aşırı derecede endişe etmek ve diğer önemli yaşam alanlarını olumsuz etkileyecek şekilde çok fazla zaman ve emek harcamak” olarak tanımlıyor.
İkinci önemli ders de, sosyal medyadaki aktivitelerinizin önemli olduğudur. Sosyal medya içeriğinin pasif tüketimi ruh hali ve zihinsel sağlık üzerinde olumsuz bir etkiye sahiptir ancak destekleyici çevrimiçi etkileşimler olumlu havayı arttırmaya ve topluluk hissi yaratmaya yardımcı olabilir.
Sosyal medya mesajlarının her türünde selfie’ler çok eleştirilebilir, ancak “selfie bilimi” çoğunun sandığı kadar kolay olmayabilir. Örneğin, selfie yayıncılığının, benlik saygısıyla ilgili önemli bir şeyi ortaya koyduğunun açık bir kanıtı yoktur. Selfie postalamanın zihinsel sağlık üzerinde olumsuz bir etkisi olabileceğini belirlemek için biraz daha derine inmeliyiz. Bu parçanın amaçları doğrultusunda “başkası tarafından alınıp alınmadığı ve dolayısıyla bir selfie olmadığı halde” kendinize ait herhangi bir fotoğraf için “selfie” kısaltması kullanılmıştır.
Kendinize sosyal medyaya bir görüntü göndermeden önce şu üç soruyu sorun. Bir ergenin ebeveyni iseniz, çocuğunuzu bu soruları kendine sormayı alışkanlık haline getirmeye ikna edip edemeyeceğinize bakın.
Nasıl göründüğünüz konusunda iyi hissetmiyorsanız, güzel bir resminizi yayınlar ve olumlu yorumları beklersiniz. Gayet doğal görünüyor değil mi? Kötü haber şu ki, görselle ilgili içeriği sosyal medya platformlarında yayınlamak ve tüketmek, her türlü vücuttaki memnuniyetsizliğin artması ve yeme sorunları gibi olumsuz vücut imgesi sonuçlarına varıyor.
Yazınızın yorumlarına “Çok güzel!” yazan insanlar sayesinde anlık bir şaşkınlık hissettiğiniz halde, kendinize olan bu güven artışı en iyi ihtimalle kısa ömürlü olur. Görünüşünüze ne kadar çok odaklanırsanız, bu konuda o kadar kötü hissetmeye başlamaya meyilli olursunuz. Peki ya umduğunuz yorumları ve benzerlerini almazsanız ne olur? Sonra görüntüyü yayınlamadan önce yaptığınızdan daha kötü hissetmeye başlıyorsunuz. Kişisel imajınızın sosyal medya tarafından rehin alınmasına izin vermeyin. Beğenenler ve yorumlar sizi gerçekten güzel hissettirseydi daha fazla güvence elde etmek zorunda kalmazdınız.
Gösterdiğim kişi gerçek “Ben” miyim?
Gerçekte olduğunuz kişi (gerçek benlik) ile başkalarının kendinize inanmasını istediğiniz (benlik idealiniz) benlik arasında fark vardır. Göndermekte olduğunuz resim gerçekte kim olduğunuzu gösteriyor mu? Yoksa kendinizi, sizin olmadığınız birine benzemek için filtreleyip düzenliyor musunuz?
Gönderdiğiniz resimler sadece kendi zihinsel sağlığınızla alakalı değildir; arkadaşlarınızın ve takipçilerinizin zihinsel sağlığını da etkileyebilir. Kendimizi, sosyal medyada gördüğümüz imgelerle kıyaslayıp karşılaştırmadan edemeyiz. Bu görüntüler sürekli filtreleniyor, düzenlenmiş veya gerçekçi değilse, iç dünyamızı diğer insanların dışavurumlarıyla mukayese ediyoruz. Gerçek dünyada, insanların gözenekleri, kırışıklıkları ve lekeleri var. Yaşıyoruz. Bazı günlerde yoruluyoruz. Bazen saçlarımız garip görünüyor. Yayınladığımız imgelerden kendimizi değiştirirken başkaları için çok fazla enerji harcıyor ve gerçek sağlıklı ilişkileri teşvik eden enerjiyi yeterli miktarda bulamama riskiyle karşı karşıya kalıyoruz.
Aslında nasıl olduğunuzu yakalamayan sosyal medya görüntüleri göndermekten kaçının. Gerçekte kim olduğunuzu gösteren resimlerde ısrarcı olun – yani sizin için önemli olan şeyleri açığa çıkaran görüntülerde.
Bu fotoğrafımı aslında endişeli ve depresif bir ruh halinde olduğum için mi yayınlıyorum?
Anksiyete ya da depresyon ile mücadele ettiğinizde başkalarına güven vermek istemek normaldir, ancak bunu selfie ile ilân etmek muhtemelen ulaşılması gereken en etkili yol değildir. Araştırmacılar sosyal medya kullanımının anlık etkisini incelediğinde, negatif havayı artırdığını ve yaşam memnuniyetini azalttığını keşfettiler. Bu bulgular, bağımlılık düzeyinde sosyal medya kullanımını gösterme ve kaygı, depresyon ve sosyal medya kullanımı arasında daha güçlü bağlar bulunduran ergenlik dönemindeki kız çocukları ve genç kadınlar için özellikle önemlidir.
Kendini beğenmek için olumlu tepkiler almak, ruh halimizi iyileştirip motivasyonumuzu arttırıyor gibi görünse de, depresyon ve endişe ile savaşmanın daha iyi yolları vardır. Biraz egzersiz yapın, bir evcil hayvan ile vakit geçirin, kişisel olarak ilgilenen biriyle bağlantı kurun veya başkası için bir şeyler yapın. Bu seçeneklerden herhangi birinin çevrimiçi resimsel güvence arayışından çok daha etkili olduğu düşünülmektedir. Tabii ki önemli mücadeleler yaşıyorsanız, lütfen profesyonel yardım isteyin.
Kaynak: Renee Engeln, Ph.D., a professor of psychology at Northwestern Yazar: Nilüfer Şen
-
Eğitim4 yıl önce
Öğrenmeyi Öğrenmek ‘Metabilişsel Düşünme’
-
Sağlık4 yıl önce
Salisilat Alerjisi
-
Hukuk4 yıl önce
Adli Psikoloji Dünya ve Türkiye Tarihçe
-
Yazılar4 yıl önce
Zihin Teorisi Ve Sally-Anne Testi
-
Bilim4 yıl önce
Hazırcevap Einstein
-
Bilim4 yıl önce
Organ Yenileme Ustası Semenderler
-
Bilim4 yıl önce
Capgras Sendromu
-
Teknoloji4 yıl önce
Jeff Bezos’un Planı Çok Büyük