Connect with us

Sağlık

Bipolar Bozukluk ve Hitler

Bütün bir dünyayı savaşa sürükleyen, milyonlarca insanın ölümüne sebep olan, Alman ırkı olarak nitelendirdiği vatandaşları haricinde tüm azınlıkları gaz odalarında sabun yapan Hitler gerçekten de deli miydi? Bunun yanında, Nazi liderleri zihinsel olarak hasta mıydılar ? Alman halkı bir bütün olarak dengesiz miydi?

Yayınlandı

on

Hitler ve Bipolar Bozukluğu

Bütün bir dünyayı savaşa sürükleyen, milyonlarca insanın ölümüne sebep olan, Alman ırkı olarak nitelendirdiği vatandaşları haricinde tüm azınlıkları gaz odalarında sabun yapan Hitler gerçekten de deli miydi? Bunun yanında, Nazi liderleri zihinsel olarak hasta mıydılar ? Alman halkı bir bütün olarak dengesiz miydi?

Hitler evet deliydi hatta Nazi liderlerinin bir çoğu da. Alman vatandaşları için bunu söylemek biraz zor. Yukarıda sorguladıklarımızın hiçbirinin deli olmadığı görüşü ise, 1963 yılında, psikiyatr, filozof ve önemli bir Nazi karşıtı Hannah Arendt tarafından öne sürülmüştür. Arendt, sıradan insanların gaddarca davranan insanlara dönüşümü için ‘kötülüğün sıradanlığı’ ifadesini icat etmiştir. Bir bakış açısına göre, fanatik Nazi liderleri ve Alman halkı deli olarak görülürken, başka bir bakış açısına göre kötüdürler fakat komformist hizmetkarlardır.

Pskiyatri profesörü Nassir Ghaemi’ye göre, Hitler’de bipolar bozukluk vardır. Hitler vakasında, damar yoluyla alınan amfetaminler, onun manik-depresif belirtilerini ağırlaştıracak şekilde temeldeki bipolar bozuklukla etkileşmiştir. Ghaemi’ye göre, Hitler’in liderliği onun bipolar bozukluğu ile etkileşen amfetaminler yüzünden çökmüştür.

Psikiyatrik teşhisin dört göstergesi vardır. Hitler’in belirtileri ile başlanırsa, hayatı boyunca, belirgin bir mank ve depresif epizotlar geçirmiştir. Hitler’in yetişkinlik döneminin eşiğinde, en yakın arkadaşı August Kubizek’in anıları bu bulguları gösterir. Kubizek’in anlattıkları psikiyatri açısından oldukça önemlidir.

Hitler’in manik belirtileri hepsi epizotik olarak gerçekleşen aşırı konuşkanlığını, büyüklenmesini, çoşkun ruh halini, uyku ihtiyacının azalmasını, hiperaktifliğini ve bu halin bipolar bozuklukta olduğu gibi depresyonla yer değiştirmesini kapsamaktadır.

Dikkate değer bir sinirlilik ve istikrarsız ruh hali manik dönemlerine işaret edebilir. Hitler’in Linz’i yenilemesinde gördüğümüz gibi yaratıcı ve zorlayıcı fikirler de üretebilir. Bunlar o sıralar saçma da gelse, manik epizot sona erdiğinde etkisini sürdürebilir.

Psikiyatriye göre kişi manik bir epizot geçirmişse, depresif epizotlar geçirme olasılığı yüzde doksandır. Hitler de özellikle Viyana Sanat Akademisi’nden iki kez geri çevrildiğinde, engellerle karşılaştığında, klinik depresyon tanımına uyan davranış dönemleri geçirmiştir.

Hitler kendi yazdığı Mein Kampf, yani ‘Kavgam’ da depresyonunu bizzat kabul eder. Kubizek arkadaşının takıntılarından da bahseder. Bu takıntılar, kişisel hijyene ve doğru davranışa gösterdiği dikkate de yansır. Hitler yoksulluk döneminde bele bakımlı ve giyiminde titizdir. Sosyal ortamlarda nazik ve terbiyelidir. Kubizek Hitler’in hiç değişmeyecek kadar takıntılı olduğunu belirtir fakat bu konuda yanılır. 1930’ların sonundan itibaren Hitler, alışkanlıklarını değiştirecek ve aklını oynatacak ölçüde ilaç kullanmaya başlar.

Adolf Hitler’in hastalığını destekleyecek bir aile geçmişi de bulunur. Hitler’in anne ve babasının birbirlerinin kuzeni olması da çocuklarının fiziksel ya da zihinsel hastalığa yatkın olduklarını gösterir.

Hitler’in potansiyel bipolar bozukluğunun seyrine bakıldığında, manik ve depresif epizotların arkadaşı Kubizek’in de belirttiği gibi onlu yaşlarının sonunda ve yirmili yaşlarının başında başladığı görülür. Hitler’in diğer dönemlerde de kısa sürmesine rağmen manik ve depresif dönemler geçirmeye devam eder. Hatta kendisinin büyük başarılar kazandığı dönemdir bu. Barış zamanında beş parası olmayan Hitler büyük bir iç kriz döneminde zirveye yükselir. Bu dönemde onun yardımcıları onu zeki, başkalarını dinleyen, güçlü bir belleği olan, esnek düşünme yeteneğine sahip ve kararlılıkla donatılmış bir lider olarak anlatırlar.

Savaş öncesi Hitler esnek ve yaratıcıdır. Evet despottur, Yahudilere karşı acımasızdır fakat başka bir ülkeyi istila edecek ve Almanya’yı savaşa sürükleyecek kadar ileri gitmemiştir.

Hitler 1937 yılında emfetamin kullanmaya başlar. Önceleri bipolar bozukluğu üstesinden gelinebilir gibi gözükür. Ruh hali 1930’larda kendisini fazla etkilemiyor gibidir. Sadece üretkenliğine ve yaratıcılığına katkıda bulunuyor gibidir. Bu tarih sonrasında aşama aşama sapma başlar, manik ve depresif epizotlar liderlğini etkileyecek ölçüde ağırlaşır.

1937 yılı Hitler’in son günlerine kadar kişisel hekimi olacak adamla Theodor Morell ile tedaviye başladığı yıldır. Morell’in sihirli iğneleri vardır. Bu enjeksiyonların plasebolar olduğunu şimdi bilmekteyiz. Morell sadece Hitler’e değil bu enjeksiyonlar Nazi seçkinlerine de yapılır. Morell tutuklandığında Hitler üzerinde tam olarak yirmi sekiz farklı tedavi uyguladığını itiraf eder. Bir kaçı dikkat çekicidir. Orchikrin adı verilen bütün erkeklik hormonlarının bir kombinasyonu olarak betimlenen bir ilaç kullanır. Yorgunluk ve depresyonla savaşmak için genç boğaların testis, sperm kesesi, ve prostatından alınan ekstrelerin eklenmesiyle cinsel gücü de arttıran bir ilaçtır.

1930’larda Hitler, ağır gastrointestinal sorunlarla da boğuşur. Hitler bağırsak sendromu ya da ülser belirtileri ile tutarlı rahatsızlıklar yaşar. Hitler vejetaryen olmuştur. Morell Hitler’in ishalini yavaşlatmak için sentetik afyonlu narkotikler ve antikolinerjik ilaçlar verir. Hitler iyileşince doktor kendisinin vazgeçilmezi olur.

Hitler’in kronik uykusuzluğu sonraki tedaviyi belirler. Gecenin geç saatlerine kadar uyanık kalır, aşırı biçimde konuşur, çalışır, ertesi gün de öğlene kadar uyur. Fakat Hitler sabahları uyanık olmak istemektedir. Morell uyuması için kendisine barbiturat verir. Ve 1939 yılından itibaren her gece bu ilaç Hitler’e verilir.

Hitler’in arkadaşları azalmaya başlar. Biraz daha içine kapanık bir hale gelir. Başkalarından daha fazla kuşkulanmaya başlar. Bu değişiklikler diğer epizotları gibi geçici değildir kalıcıdır.

Hitler’in emfetamin kullandığını gösteren daha kesin bulgular belirgin bir biçimde depresyona girdiği 1942 sonunda ortaya çıkar. Hitler’e damardan uygulanan iğneler çevresi tarafından kaygı ile karşılanır. Zira olumlu etkileri dakikalar sonra değil iğne onun henüz kolundayken ortaya çıkar. Hitler kendisini yenilenmiş, dikkatli, aktif ve güne hazır hisseder. 1943 yılının ortalarında Hitler aynı şekilde fakat üç dört kez iğne yaptırmaya başlar.

Morell iğnelerin içindekileri bir sır gibi saklar. Morell, Hitler sayesinde sayısız farmakotik fabrikayı yönetmektedir. Hitler’e verilen karışım, onun özel emriyle gizli olarak imal edilir. Altın folyoya sarılmış ağızdan alınan tabletler ve damar içi enjeksiyonlar bizzat Morell’e teslim edilir.

Yani Hitler, sürekli olarak psikoaktif türde üç ilaç alır: Afyon türevleri, barbituratlar, amfetaminler. Amfetaminler en güçlüsüdür zira hem damardan hem de ağızdan verilir.

Tedavi edilmemiş bipolar bozukluğu olan birine her gün damardan amfetamin vermek onun karar alma süreçlerinde muhtemelen büyük bir etki yaratır. Hitler aslında bir kobay gibi kullanılmıştır ve yakın çevresinin itirazlarına rağmen Morell’i kendisinden uzaklaştırmak mümkün olmamıştır. Bu ilaçları alırken normal bir insanın hayatta kalması zordur. Hitler’e zaman ayarlı bomba demek bile yetersiz kalır.

Hitler son yıllarında çok değişmiştir. Her zaman özellikle manik dönemlerinde sinirli bir adam olmasına rağmen, sosyal ortamlarda genellikle nazik ve terbiyeli olmuştur. Fakat 1942 yılına gelindiğinde, askeri toplantılarında rutin olarak generallerine bağırır. Hatta bir keresinde 3 saat boyuncu kesintisiz bağırmıştır. Hatta Aralık 1943 yılında Himmler, Hitler’in bir psikiyatri merkezine yatırılmasını ister fakat doktorlar bunu reddederler.

Artık kimsenin düşüncesini dinlemez bir haldedir. Koşullar ne olursa olsun tek sözü vardır: ‘ Geri çekilmek yok! ‘

Hatta bu dönemde kendisine bombalı bir saldırı düzenlenir. Sağ kurtulduğu bu saldırı ardından hepsinin tek tek peşine düşer ve hepsine infaz uygulanır. Hitler’in özel onayı olmaksızın hiçbir konuda adım atılamaz hale gelinir.

Amfetamin alırken Hitler’in ruhsal durumu öncekinden daha hızlı ve daha şiddetli bir şekilde değişir. Depresyonda olduğu zamanlarda, daha uzun uyur ve savaş hakkında konuşmayı reddeder. Tek başına yemek yer, odaklanamaz, kararsızlığa kapılır ve unutkan bir yapıya bürünür. Öleceği güne kadar giderek gerçekçilikten uzaklaşır, aşırı iyimser bir hal almaya başlar. Hitler birkaç hafta süren depresif dönemlerinde gözyaşı döker ve ölmek ister.

Kısacası Morell ismindeki doktor kılıklı bir şaklaban, tüm dünyayı altüst eden bir deli yaratmayı başarmıştır.

Kaynak: Birinci Sınıf Delilik/ Nassır Ghaemi

Hayata Pi Academic İle Bakın

Pi Academic platformu olarak, yazar, editör ve diğer içerik üreticilerimizle sizler için ilgi çekici ve ilgiyle takip edebileceğiniz içerikler üretmekteyiz. Sizlere sunduğumuz içerikler başta Bilim, Teknoloji, Hukuk, İş Dünyası ve Haberler olarak kategorize edilmiştir. Tercih ettiğiniz içerik kategorisine tıklayarak okumaya başlayabilirsiniz.

Bununla beraber siber güvenlik alana ilgi duyuyor ve internette güvende kalmanız için bir şeyler okumak isterseniz buradan temel tavsiyelerle başlayabilirsiniz.

Bilim

Daha Hızlı Öğrenmeye ve Hatırlamaya Yardımcı Olacak 11 Bilimsel İpucu

Yayınlandı

on

Çocuklar, ebeveynlerinin kendileri için belirlediği yüksek hedeflere ulaşmak adına, kendilerince bir savaş stratejisi oluştururlar. Bu stratejiler, ileride işleri kolaylaştıracaktır elbette ancak, bazı insanlar öğrenme ile ilgili yöntemlerini geliştirmezler ve hayatları boyunca aynı şekilde öğrenip düşünürler. Neyse ki bilim, imdadımıza yetişiyor. İşte öğrenmeyi ve hatırlamayı kolaylaştıracak püf noktaları.

Yeteneklerin parça parça olarak alınması daha kolaydır.

Gitar öğrenmek isterseniz, tüm parçaları tek seferde birleştirmeyi düşünmeyin. Birkaç kolay akordu öğrenmenin daha küçük, daha ölçülebilir olan hedefini, doğru olarak nasıl ilerleneceğini ve bu akortları nasıl bir araya getireceğinizi ayarlayın.
Zamanla, bu ufak becerilerin birikimi, gitar çalma yeteneğini de arttıracaktır.
Mekanik öğrenmeye ve gerçeklere dayalı derslere uygulanan bir tekniktir.

Aynı anda birden fazla iş yapmaktan vazgeçin.

Birçok insan, bu durumu üstün bir meziyetmiş gibi görür. Ancak beyin, aynı anda iki farklı işe aynı seviyede dikkat veremez. Bir görevin tek tek adımlara bölünmesine ilaveten, enerjinizi tek bir göreve ayırdığınızdan emin olun. Dikkatiniz bozulduğunda, odağı orijinal göreve geri döndürmek yaklaşık 25 dakika sürer.

Birden fazla görevi veya işi aynı anda yapmaya çalışmak, farklı becerileri veya kavramları kısmen anlamanızdan başka hiçbir işe yaramaz.

Öğrendiklerinizi yazın. Sürekli yazın.

Bilgileri zihne aktarmanın en iyi yolu, yazmaktır. Araştırmalar, insanların, öğrendikleri şeyleri yazması gerektiğini öneriyor. Teknolojik değil, eski tarz düşünün ve kaleme kağıda sarılın.

2014 yılında yapılan bir araştırma, kalem ve kağıtla not alan öğrencilerin, dizüstü bilgisayarlarında not alan öğrencilerden daha fazlasını öğrendiğini ortaya çıkardı. Bu öğrenci grubu, gerçekleri hatırlama, karmaşık fikirleri ayırma ve bilgi sentezleme konusunda diğerlerinden daha yetenekliydi.

Hatalarınızı kutlayın ve üzerlerinde çalışın.

Kimse mükemmel değil. Öğrenmek, denemeler yapmak, başarısız olmak ve hatalardan ders çıkarmaktan geçer. Yapılan bir araştırma, beyinde, hata yaptığımız anılara pek yer vermediğimizi keşfetti. Aslında, tam aksine, çatlakları onarmak için o anılara daha fazla yer vermemiz gerekiyor.

Ebeveynlere bu konuda çok iş düşüyor. Anne babalar, çocuklarına hiç hata yapmamaları gerektiğini aşılamaya çalıştıklarında, bu durum çocuklarda bir sürü bilgi eksikliğine sebep oluyor.

İyimser olmak, başarıya giden yolda yardımcınızdır.

Çocuklara negatif enerji yüklemek, kendilerinden şüphe etmelerine, endişe içine girmelerine sebep oluyor ve bu çok ciddi zihinsel hasarlara yol açıyor.

Harvard Business School profesörü Alison Wood Brooks; “Kaygı, gerçek çözümleri ve çözüm üreten gerçek düşünce kalıplarını keşfetmemizi engelliyor” diyor.

Ebeveynler, öğrenmeyi keşif olarak görmeleri için çocuklara öğretmelidir. Öğretmek, karar zorlaştığında bir kararlılık hissi vermeye yardımcı olacaktır.

Heyecan verici konular sıkıcı olanlardan daha ‘yapışkandır’.

Tuhaf detaylar barındıran konular, çocukların hafızalarında daha kalıcı izlere sahip olabiliyor. Örneğin; babaannesinin tuhaf kokulu, gerilim filmi dekoru gibi olan evini çok net hatırlıyorlar. Ya da babalarının giydiği o limon sarısı garip şortu.

Eski ABD hafıza şampiyonu Joshua Foer, her kartı garip bir görüntü ile birbirine bağlayarak iki dakikadan kısa bir sürede, destedeki tüm oyun kartlarını ezberledi. Çocuklar, bu avantajı daha faydalı işler için kullanabilirler tabii.

Hızlı okumaya alışın, zaman kazanın.

Olay basit: Daha hızlı okuyabiliyorsanız, daha hızlı öğrenebilirsiniz. Beyni, kelimeleri daha hızlı işleyecek şekilde eğiterek, her birini ayrı ayrı hayal etmeden ziyade bütün kelimeleri okumaya alışıyorsunuz.

Çalışın, çalışın, çalışın.

Güçlü bir iş ahlakı beyinde gerçek bir etki yapar. 2004 yılında yapılan bir araştırma, hokkabazlık gibi becerilerin daha fazla ‘gri madde’ ürettiğini tespit etti. Çalışmayı bırakan insanlarda ise bu özellik kayboldu. Oysa hokkabazlık çok özel bir durum değildi, sadece çalışmayı gerektiriyordu.

Ne yapmadığınızı öğrenmek için bildiklerinizi kullanın.

Çocuklar zor bir konu ile karşılaştıklarında zorlanırlar. Ebeveynler, çocukların konuları anlamalarına yardımcı olurlar. Bu uygulamaya, ilişkisel öğrenme denir. Bir öğrenci futbolu sevebilir ancak diferansiyel hesap ile uğraşabilir. Spiral bir geçiş ile bir viraj eğrisi arasındaki benzerlikleri görebiliyorsa, soyut kavramları anlamada daha yüksek şansa sahiptir.

Zor durumlar her zaman kötü değildir.

Çocuklar zorlu problemlerle başa çıkmayı öğrenmeli. Fakat kanıtlar, bir probleme çok uzun süre harcamanın onu daha da karmaşık hale getirebileceğini gösteriyor.

Çözüm: Bir şeyi aslında çok iyi biliyor ancak o an hatırlamıyorsanız zorlamayın, Google’a sorun.

Başkalarına bir şeyler öğretmek sizin için de faydalı.

Bilim adamları bu durumu “koruyucu etki” olarak adlandırdı. Öğrendiğiniz bir şeyi kendi sözcüklerinizle tanımladığınızda, yalnızca bir fikri ustalıkla göstermekle kalmazsınız. Kendi anlayışınızı da geliştiriyorsunuz demektir.

Bilgileri birisinin kolaylıkla sindirebileceği küçük parçalara ayırırken, konu ile belirli bir samimiyet kazanmış oluyorsunuz.

Devamını oku

Genel

İlişki Sorunları: Sağlıklı Bir İlişki İçin Tam Kılavuz

Yayınlandı

on

Giriş

İnsanoğlu var olduğundan beri ilişkiler ve iletişim de bir şekilde var.Peki “İlişki sorunları nasıl çözülür?”, “İlişkide iletişim problemleri”nelerdir?

İlişkiler, hayatımızın en değerli hazinelerinden biridir. Ancak zaman zaman tüm ilişkilerde iniş çıkışlar yaşanabilir. İletişimsizlik, güvensizlik, farklı beklentiler gibi birçok faktör ilişki sorunlarına yol açabilir. Bu yazımızda, ilişki sorunlarının nedenlerini ve çözüm yollarını detaylı bir şekilde ele alacağız. İlişki sorunları nasıl çözülür, ilişkide iletişim problemleri gibi sıkça sorulan soruların cevaplarını bulacaksınız.

İlişki Sorunlarının Yaygın Nedenleri

  • İletişimsizlik: Düşünceleri ve duyguları açıkça ifade edememe, dinleme becerisinin zayıf olması, anlaşmazlıkları çözmek yerine kaçınma gibi durumlar iletişimi olumsuz etkiler.
  • Güvensizlik: Geçmiş deneyimler, aldatma gibi durumlar güvensizlik duygusunu tetikleyebilir.
  • Farklı Beklentiler: İlişkiye dair farklı beklentiler, hayal kırıklıklarına ve çatışmalara neden olabilir.
  • Rol Dağılımı Sorunları: İlişkideki rollerin belirsizliği veya eşitsizliği, dengesizlik yaratabilir.
  • Dış Etkenler: Aile, arkadaş çevresi, iş hayatı gibi dış etkenler de ilişkiyi olumsuz etkileyebilir.

İlişkide İletişim Problemleri ve Çözümleri

İletişim, ilişkilerin temel taşıdır. Etkili iletişim kurmak için:

  • “Ben” dili kullanın: Suçlayıcı cümleler yerine kendi duygularınızı ve düşüncelerinizi ifade edin.
  • Dinleyin: Partnerinizi yargılamadan dinleyin ve anlamaya çalışın.
  • Empati kurun: Partnerinizin bakış açısını anlamaya çalışın.
  • Sabırlı olun: Sorunları hemen çözmeye çalışmak yerine sabırlı olun ve adım adım ilerleyin.
  • Profesyonel yardım alın: Gerekirse bir çift terapisti ile çalışın.

İlişki Sorunlarını Çözmek İçin İpuçları

  • Açık ve dürüst iletişim kurun: Düşüncelerinizi ve duygularınızı saklamayın.
  • Birbirinizi dinleyin: Karşılıklı olarak dinlemek, anlaşmazlıkları çözmenin ilk adımıdır.
  • Empati kurun: Partnerinizin duygularını anlamaya çalışın.
  • Ortak noktalar bulun: Birlikte keyif aldığınız aktiviteler yaparak bağınızı güçlendirin.
  • Küçük adımlarla başlayın: Büyük sorunları çözmeye çalışmak yerine küçük adımlarla başlayın.
  • Sabırlı olun: İlişkiler zaman ve çaba gerektirir.
  • Profesyonel yardım alın: Gerekirse bir çift terapisti ile çalışın.

Sağlıklı Bir İlişki İçin Yapılması Gerekenler

  • Kendinize zaman ayırın: Hobilerinizle ilgilenin, arkadaşlarınızla vakit geçirin.
  • Yeni şeyler öğrenin: Kendinizi geliştirmeye çalışın.
  • Spor yapın: Düzenli egzersiz hem fiziksel hem de zihinsel sağlığınızı destekler.
  • Minnettar olun: Partnerinizin olumlu özelliklerine odaklanın.
  • Romantizmi canlı tutun: Sürprizler yapın, birlikte vakit geçirin.
  • Sonuç

İlişkiler, emek ve çaba gerektiren bir süreçtir. İlişki sorunları yaşamak, her çiftin başına gelebilecek normal bir durumdur. Önemli olan, bu sorunları çözmek için çaba göstermek ve ilişkinize yatırım yapmaktır. Yukarıdaki önerileri uygulayarak, ilişkinizi daha sağlıklı ve mutlu bir hale getirebilirsiniz.

Devamını oku

Eğitim

Selfie Göndermeden Önce Sorulacak Üç Soru

Yayınlandı

on

“Selfie Atmadan Önce Bunları Düşünmeli miyiz?

Sosyal Medyanın İki Yüzü: Sosyal medya hem sosyal bağlantıları güçlendirerek olumlu etkiler yaratabilir hem de depresyon, yalnızlık gibi sorunlara yol açabilir.

Selfie Paylaşımının Psikolojik Temelleri: Selfie paylaşımı, kişinin kendini daha iyi hissetme, sosyal onay alma ve dikkat çekme gibi farklı psikolojik ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik olabilir.

Görünüş Obsesyonu ve Vücut İmajı: Sosyal medyada paylaşılan mükemmel görünümlü fotoğraflar, gençlerde gerçekçi olmayan güzellik standartları yaratabilir ve vücut imajı sorunlarına yol açabilir.

Gerçek Benlik ve İdeal Benlik: Paylaşılan fotoğraflar, kişinin gerçek benliği yerine idealize edilmiş bir versiyonunu yansıtabilir ve bu durum, özgüven eksikliği ve sosyal kaygıya neden olabilir.

Sosyal Medya Bağımlılığı ve Zihinsel Sağlık: Aşırı sosyal medya kullanımı, bağımlılığa yol açabilir ve depresyon, anksiyete gibi zihinsel sağlık sorunlarını tetikleyebilir.

Ne yayınladığınız kadar neden yayınladığınız da önemli

Sosyal medya kullanımı ruh sağlığı üzerinde olumlu ve olumsuz etkilere sahip olabilir. Araştırmalar, Facebook, Instagram ve benzeri platformların depresyon, yalnızlık ve uyku bozukluklarıyla bağlantılı olduğunu gösteriyor. Ancak sosyal medya kullanımı aynı zamanda başkalarıyla sosyal bağlantılar kurmaya yardımcı olmanın yanı sıra politik ve sivil hayata katılımı da teşvik edebiliyor.

Sosyal medya ve psikolojik iyilik hali üzerine yapılan araştırmalardan edinebileceğiniz iki net dersimiz var. Öncelikle, sosyal medya katılımınız bir bağımlılık gibi görünmeye başlarsa, bu zihinsel sağlık için kötü bir haber. Araştırmacılar, bağımlılık yapan sosyal medya kullanımını “davranışları kontrol altına almak için kontrol edilemeyen bir motivasyonla yönlendirilen çevrimiçi etkinlikler hakkında aşırı derecede endişe etmek ve diğer önemli yaşam alanlarını olumsuz etkileyecek şekilde çok fazla zaman ve emek harcamak” olarak tanımlıyor.

İkinci önemli ders de, sosyal medyadaki aktivitelerinizin önemli olduğudur. Sosyal medya içeriğinin pasif tüketimi ruh hali ve zihinsel sağlık üzerinde olumsuz bir etkiye sahiptir ancak destekleyici çevrimiçi etkileşimler olumlu havayı arttırmaya ve topluluk hissi yaratmaya yardımcı olabilir.

Sosyal medya mesajlarının her türünde selfie’ler çok eleştirilebilir, ancak “selfie bilimi” çoğunun sandığı kadar kolay olmayabilir. Örneğin, selfie yayıncılığının, benlik saygısıyla ilgili önemli bir şeyi ortaya koyduğunun açık bir kanıtı yoktur. Selfie postalamanın zihinsel sağlık üzerinde olumsuz bir etkisi olabileceğini belirlemek için biraz daha derine inmeliyiz. Bu parçanın amaçları doğrultusunda “başkası tarafından alınıp alınmadığı ve dolayısıyla bir selfie olmadığı halde” kendinize ait herhangi bir fotoğraf için “selfie”  kısaltması kullanılmıştır.

Kendinize sosyal medyaya bir görüntü göndermeden önce şu üç soruyu sorun. Bir ergenin ebeveyni iseniz, çocuğunuzu bu soruları kendine sormayı alışkanlık haline getirmeye ikna edip edemeyeceğinize bakın.

Bu fotoğrafı insanlar nasıl göründüğüm konusunda bana kendimi daha iyi hissettirsin diye mi yolluyorum?

Nasıl göründüğünüz konusunda iyi hissetmiyorsanız, güzel bir resminizi yayınlar ve olumlu yorumları beklersiniz. Gayet doğal görünüyor değil mi? Kötü haber şu ki, görselle ilgili içeriği sosyal medya platformlarında yayınlamak ve tüketmek, her türlü vücuttaki memnuniyetsizliğin artması ve yeme sorunları gibi olumsuz vücut imgesi sonuçlarına varıyor.

Yazınızın yorumlarına “Çok güzel!” yazan insanlar sayesinde anlık bir şaşkınlık hissettiğiniz halde, kendinize olan bu güven artışı en iyi ihtimalle kısa ömürlü olur. Görünüşünüze ne kadar çok odaklanırsanız, bu konuda o kadar kötü hissetmeye başlamaya meyilli olursunuz. Peki ya umduğunuz yorumları ve benzerlerini almazsanız ne olur? Sonra görüntüyü yayınlamadan önce yaptığınızdan daha kötü hissetmeye başlıyorsunuz. Kişisel imajınızın sosyal medya tarafından rehin alınmasına izin vermeyin. Beğenenler ve yorumlar sizi gerçekten güzel hissettirseydi daha fazla güvence elde etmek zorunda kalmazdınız.

Gösterdiğim kişi gerçek “Ben” miyim?

Gerçekte olduğunuz kişi (gerçek benlik) ile başkalarının kendinize inanmasını istediğiniz (benlik idealiniz) benlik arasında fark vardır. Göndermekte olduğunuz resim gerçekte kim olduğunuzu gösteriyor mu? Yoksa kendinizi, sizin olmadığınız birine benzemek için filtreleyip düzenliyor musunuz?

Gönderdiğiniz resimler sadece kendi zihinsel sağlığınızla alakalı değildir; arkadaşlarınızın ve takipçilerinizin zihinsel sağlığını da etkileyebilir. Kendimizi, sosyal medyada gördüğümüz imgelerle kıyaslayıp karşılaştırmadan edemeyiz. Bu görüntüler sürekli filtreleniyor, düzenlenmiş veya gerçekçi değilse, iç dünyamızı diğer insanların dışavurumlarıyla mukayese ediyoruz. Gerçek dünyada, insanların gözenekleri, kırışıklıkları ve lekeleri var. Yaşıyoruz. Bazı günlerde yoruluyoruz. Bazen saçlarımız garip görünüyor. Yayınladığımız imgelerden kendimizi değiştirirken başkaları için çok fazla enerji harcıyor ve gerçek sağlıklı ilişkileri teşvik eden enerjiyi yeterli miktarda bulamama riskiyle karşı karşıya kalıyoruz.

Aslında nasıl olduğunuzu yakalamayan sosyal medya görüntüleri göndermekten kaçının. Gerçekte kim olduğunuzu gösteren resimlerde ısrarcı olun – yani sizin için önemli olan şeyleri açığa çıkaran görüntülerde.

Bu fotoğrafımı aslında endişeli ve depresif bir ruh halinde olduğum için mi yayınlıyorum?

Anksiyete ya da depresyon ile mücadele ettiğinizde başkalarına güven vermek istemek normaldir, ancak bunu selfie ile ilân etmek muhtemelen ulaşılması gereken en etkili yol değildir. Araştırmacılar sosyal medya kullanımının anlık etkisini incelediğinde, negatif havayı artırdığını ve yaşam memnuniyetini azalttığını keşfettiler. Bu bulgular, bağımlılık düzeyinde sosyal medya kullanımını gösterme ve kaygı, depresyon ve sosyal medya kullanımı arasında daha güçlü bağlar bulunduran ergenlik dönemindeki kız çocukları ve genç kadınlar için özellikle önemlidir.

Kendini beğenmek için olumlu tepkiler almak, ruh halimizi iyileştirip motivasyonumuzu arttırıyor gibi görünse de, depresyon ve endişe ile savaşmanın daha iyi yolları vardır. Biraz egzersiz yapın, bir evcil hayvan ile vakit geçirin, kişisel olarak ilgilenen biriyle bağlantı kurun veya başkası için bir şeyler yapın. Bu seçeneklerden herhangi birinin çevrimiçi resimsel güvence arayışından çok daha etkili olduğu düşünülmektedir. Tabii ki önemli mücadeleler yaşıyorsanız, lütfen profesyonel yardım isteyin.

Kaynak: Renee Engeln, Ph.D., a professor of psychology at Northwestern Yazar: Nilüfer Şen 

Devamını oku

Trend Yazılar