Connect with us

Bilim

Big Data Nedir?

İnsanlık, tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar hızlı bir şekilde ilerliyor. Bu ilerlemeyi kontrol edecek bir güç ya da yönetim sistemi bulunmuyor. Hiçbir sistem bu değişime dair çözümler üretemiyor. Sadece bu hızın akışına kapıldık ve bilinçsizce ilerliyoruz.

Yayınlandı

on

BIG DATA NEDİR?

İnsanlık, tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar hızlı bir şekilde ilerliyor. Bu ilerlemeyi kontrol edecek bir güç ya da yönetim sistemi bulunmuyor. Hiçbir sistem bu değişime dair çözümler üretemiyor. Sadece bu hızın akışına kapıldık ve bilinçsizce ilerliyoruz. Sonunda da Sapiens kitabının da yazarı Yuval Noah Harari’ye göre, devletler yerine, bu teknolojileri kontrol eden şirketler dünyanın yönetimini ele geçirecek.

Peki normal hayatına devam eden insanlar ne yapmalıyız? Bu yeni dünya düzenine hazırlanmak için öncelikle bizi nelerin beklediğini çok iyi anlamak ve gerekli becerileri edinmek için bugünden tezi yok çalışmaya başlamalıyız. Aksi taktirde işsiz güçsüz bir güruhun fertleri olup çıkabiliriz.

İnsan hayatını kökünden değiştireceği düşünülen teknolojilerin anası Big Data yani Büyük Veri teknolojisidir.

Büyük Veri

Adı üstünde, büyük veri deyince dünyadaki tüm verilerin bir noktada toplanmasından bahsediyoruz. Yani tüm verilerin dijital olarak ulaşılabilir olmasından.

Zira 2000 yılında, dünyadaki tüm verilerin sadece yüzde 20’si dijitaldi. Kalan yüzde 80’i de eski usül kitaplarda yer alan bilgilerdi. 2015 yılı itibari ile bu oran yüzde 98’e çıktı. Yani şu anda dünyadaki tüm bilgilerin yüzde 98’i dijital olarak erişilebilir durumda. Devasa bir bilgi birikimi parmaklarımızın ucunda. Artık eski usül bir bilgiye ulaşmak için bir listeyi taramak, belli bir sütundan belli bir bilgiyi çekmek çok verimsiz. Çok uzun zaman alan ve gerçek zamanlı olmayan bir çalışma şekli bu.

İşte büyük veri sayesinde bu değişti. Artık bilgilerin bir liste halinde toplanmasına gerek yok. Bilgilerden oluşan bir bulut düşünün, hangi konuda hangi bilgiye ihtiyacınız varsa yazılan algoritma o veri bulutunun içinden gerekli bilgiyi anında çekip önünüze koyabiliyor.

Büyük veri tanımlanırken, üç ana başlıktan bahsedilir:

1-Volume

Yani hacim demek. Adı üstünde devasa boyutlardaki veri birikiminden bahsediyoruz. Üstelik bunun belli bir boyutu da yok ama artık gigabyte’ları unutmamızın zamanı geldi. Big Data’da veriler, petabyte, tetrabyte’lar ile ifade ediliyor.

2-Velocity

Yani hız demek. Burada verilerin üretilme hızından bahsedilmekte. Şu anda sosyal medyanın da etkisi ile üretilen veri sayısı inanılmaz boyutlara ulaştı. Örneğin her bir dakikada, Instagram’da 216 bin fotoğraf paylaşılıyor. Twitter’da dakikada, 2 milyon 700 bin tweet atılıyor. 30 milyar anlık mesaj ve 200 milyon e-posta dakikada gönderiliyor. Bu bahsettiğimiz sadece sosyal medyada üretilen verilerin sayısı, üstelik sadece 1 dakika içindeki. Verilerin boyutunu hayal edebilirsiniz artık!

Burada soru şu: ‘Bu bilgilerin çoğunu kim elinde bulunduruyor?’

Instagram’ı, Youtube’u, Google arama motorunu, WhatsApp’ı ve Gmail’i kim elinde tutuyorsa elbette onlar yani Google ve Facebook.

Bacon’ın da dediği gibi, bilgi güçtür.

3-Variety

Yani çeşitlilik demek. Bu veriler, çok farklı kaynaklardan çok farklı

 Şekillerde gelebilir. Büyük veride metin, görüntü, video, ses, sunum, mesaj ve veritabanı dosyaları bulunabilir.

Ne Tür Alanlarda Kullanılıyor ?

Hepimiz bir noktada bir sigorta şirketi ya da bankadan aranmışızdır. Ve bu alakasız şirketlerin çağrı merkezi çalışanlarının bizim hakkımızdaki bildiklerine ya sinirlendirmiştir ya da şaşırtmıştır. Bizimle ilgili bütün o bilgilere big data sayesinde ulaşıyorlar. Bu çağrı merkezi çalışanları bahsettiğimiz veri bulutuna erişen kontrol panelini kullanırlar. Mesela bizim ile ilgili isim, adres, aile geliri ve aile üyeleri hakkındaki bilgilere erişebilirler.

Bu kadarla kalsa normal gelebilir ancak herhangi bir bankada bulunan kredi kartımızın ne zaman ödendiğine dair bilgiye de buradan ulaşırlar. Ayrıca müşterinin şirketle veya banka ile yaptığı son işlemlerini öğrenmek için müşteri ilişkilerinin veri tabanına ulaşabilirler. Hatta eski aramaların metinlerine gönderdiğimiz e-postalara canlı yardım esnasındaki yazışmalara da erişebilirler.

Söz konusu şirketin web sayfasını ziyaret ettiysek hangi sayfasında gezindiğimizi ve kaç dakika burada zaman geçirdiğimizi bile öğrenebilirler.

Ve bu sayede bizlerin neyle ilgilenebileceğimizi de anlar çağrı merkezi. Bununla birlikte merkezin çalışanı sosyal medya paylaşımlarımıza da çok rahat ulaşabilir bu kontrol panelinden.

Eğer kullandığımız bir şirket aracı ise merkezi bir takip cihazı bulunuyorsa, nereye ne zaman gittiğimizi, nerede bulunduğumuzu da bilebilirler. Bunları tek bir tıkla, tek bir yerden ve gerçek zamanlı yaparlar. Yani bizimle ilgili bizden daha çok bilgiye sahiplerdir.

Burada bahsedilen gelecekte olabilecekler değil, şu anda yaşadıklarımız. Birçok önemli şirket bu imkanları kullanıyor.

Bu biraz korkunç gelebilir ama big datanın faydalı olduğu noktalar da var. Bunlardan en önemlisi dolandırıcılığı önleme özelliği. Mesela kredi kartınız var ve yaşadığınız yer de belli. Fakat kartınızla çok alakasız bir yerden bir alışveriş yapılıyor ya da para çekiliyor. İşte o anda ya bankanız arar, ya da bir mesaj gelir, o işlemin sahibi siz misiniz diye. Bunu sağlayan da big data.

Eldeki mevcut bilgilerin analizi ve sıra dışı aktivitelerin tespit edilmesini ve buna uygun bir eylem gerçekleşmesini sağlayan algoritmalar sayesinde oluyor. Bu algoritma ayrıca bağlantılı aktiviteleri de inceliyor. Mesela İstanbul’da yaşıyoruz ama Ankara’da bir araç kiralanıyor. Sistem, öncesinde uçak biletiniz olup olmadığını inceliyor ve bu işlemin şüpheli olup olmadığını tespit ediyor.

Bunun yanında şirketler de fiyatlarını bu sayede belirliyorlar. Bir ürünü piyasaya sürdükten sonra tüm mağazalarda kaç saatte kaç ürün satıldığına bakılabiliyor. Bir mağazada hiç ürün satılmamışsa, hemen o mağazanın müdürü ile iletişime geçilerek durum tespiti yapılıp çözüme ulaşılabiliyor. Ayrıca, müşterilerin hangi fiyat bandında alım yaptıkları incelenerek gerekli ayarlamalar yapılır.

Günlük Hayatımızın Neresinde

Netflix ve Hepsiburada gibi bilinen örnekler verebiliriz. Netflix’te bir şey izlediğimizde izlediğimiz dizi ya da filme benzer yapımlar önümüze serilir bir anda. Ya da Hepsiburada’da belli bir ürünü aldıktan sonra biliriz ki gelecek günlerde bu ve benzerlerinin reklamları karşımıza çıkacaktır.

Bu alışkanlıklarımızın, big data’da  dolaştığımız sitelerin analizi ile gerçekleşiyor.

Bunların dışında da büyük veri kullanımı alanları sınırsız. Hatta Obama’nın 2012 seçimlerini kazanmasının en büyük sebeplerinden birinin big data analistleri sayesinde olduğu söyleniyor.

İş Alanları

Big Data Mühendisliği

Big Data Mimarlığı

Big Data Analistliği

Veri Ambarı Mühendisliği

Big Data Araştırmacılığı

Bu iş alanları ile ilgili olarak araştırma yapabilir ve ilgimizi çeken bir bölümde ilerleyebilirsiniz. Zira ileriyi önceden görmek her zaman kazandırır.

Kaynak: Bebar Bilim

Pi Academic platformu olarak, yazar, editör ve diğer içerik üreticilerimizle sizler için ilgi çekici ve ilgiyle takip edebileceğiniz içerikler üretmekteyiz.

Hayata Pi Academic İle Bakın

Bilim

Daha Hızlı Öğrenmeye ve Hatırlamaya Yardımcı Olacak 11 Bilimsel İpucu

Yayınlandı

on

Çocuklar, ebeveynlerinin kendileri için belirlediği yüksek hedeflere ulaşmak adına, kendilerince bir savaş stratejisi oluştururlar. Bu stratejiler, ileride işleri kolaylaştıracaktır elbette ancak, bazı insanlar öğrenme ile ilgili yöntemlerini geliştirmezler ve hayatları boyunca aynı şekilde öğrenip düşünürler. Neyse ki bilim, imdadımıza yetişiyor. İşte öğrenmeyi ve hatırlamayı kolaylaştıracak püf noktaları.

Yeteneklerin parça parça olarak alınması daha kolaydır.

Gitar öğrenmek isterseniz, tüm parçaları tek seferde birleştirmeyi düşünmeyin. Birkaç kolay akordu öğrenmenin daha küçük, daha ölçülebilir olan hedefini, doğru olarak nasıl ilerleneceğini ve bu akortları nasıl bir araya getireceğinizi ayarlayın.
Zamanla, bu ufak becerilerin birikimi, gitar çalma yeteneğini de arttıracaktır.
Mekanik öğrenmeye ve gerçeklere dayalı derslere uygulanan bir tekniktir.

Aynı anda birden fazla iş yapmaktan vazgeçin.

Birçok insan, bu durumu üstün bir meziyetmiş gibi görür. Ancak beyin, aynı anda iki farklı işe aynı seviyede dikkat veremez. Bir görevin tek tek adımlara bölünmesine ilaveten, enerjinizi tek bir göreve ayırdığınızdan emin olun. Dikkatiniz bozulduğunda, odağı orijinal göreve geri döndürmek yaklaşık 25 dakika sürer.

Birden fazla görevi veya işi aynı anda yapmaya çalışmak, farklı becerileri veya kavramları kısmen anlamanızdan başka hiçbir işe yaramaz.

Öğrendiklerinizi yazın. Sürekli yazın.

Bilgileri zihne aktarmanın en iyi yolu, yazmaktır. Araştırmalar, insanların, öğrendikleri şeyleri yazması gerektiğini öneriyor. Teknolojik değil, eski tarz düşünün ve kaleme kağıda sarılın.

2014 yılında yapılan bir araştırma, kalem ve kağıtla not alan öğrencilerin, dizüstü bilgisayarlarında not alan öğrencilerden daha fazlasını öğrendiğini ortaya çıkardı. Bu öğrenci grubu, gerçekleri hatırlama, karmaşık fikirleri ayırma ve bilgi sentezleme konusunda diğerlerinden daha yetenekliydi.

Hatalarınızı kutlayın ve üzerlerinde çalışın.

Kimse mükemmel değil. Öğrenmek, denemeler yapmak, başarısız olmak ve hatalardan ders çıkarmaktan geçer. Yapılan bir araştırma, beyinde, hata yaptığımız anılara pek yer vermediğimizi keşfetti. Aslında, tam aksine, çatlakları onarmak için o anılara daha fazla yer vermemiz gerekiyor.

Ebeveynlere bu konuda çok iş düşüyor. Anne babalar, çocuklarına hiç hata yapmamaları gerektiğini aşılamaya çalıştıklarında, bu durum çocuklarda bir sürü bilgi eksikliğine sebep oluyor.

İyimser olmak, başarıya giden yolda yardımcınızdır.

Çocuklara negatif enerji yüklemek, kendilerinden şüphe etmelerine, endişe içine girmelerine sebep oluyor ve bu çok ciddi zihinsel hasarlara yol açıyor.

Harvard Business School profesörü Alison Wood Brooks; “Kaygı, gerçek çözümleri ve çözüm üreten gerçek düşünce kalıplarını keşfetmemizi engelliyor” diyor.

Ebeveynler, öğrenmeyi keşif olarak görmeleri için çocuklara öğretmelidir. Öğretmek, karar zorlaştığında bir kararlılık hissi vermeye yardımcı olacaktır.

Heyecan verici konular sıkıcı olanlardan daha ‘yapışkandır’.

Tuhaf detaylar barındıran konular, çocukların hafızalarında daha kalıcı izlere sahip olabiliyor. Örneğin; babaannesinin tuhaf kokulu, gerilim filmi dekoru gibi olan evini çok net hatırlıyorlar. Ya da babalarının giydiği o limon sarısı garip şortu.

Eski ABD hafıza şampiyonu Joshua Foer, her kartı garip bir görüntü ile birbirine bağlayarak iki dakikadan kısa bir sürede, destedeki tüm oyun kartlarını ezberledi. Çocuklar, bu avantajı daha faydalı işler için kullanabilirler tabii.

Hızlı okumaya alışın, zaman kazanın.

Olay basit: Daha hızlı okuyabiliyorsanız, daha hızlı öğrenebilirsiniz. Beyni, kelimeleri daha hızlı işleyecek şekilde eğiterek, her birini ayrı ayrı hayal etmeden ziyade bütün kelimeleri okumaya alışıyorsunuz.

Çalışın, çalışın, çalışın.

Güçlü bir iş ahlakı beyinde gerçek bir etki yapar. 2004 yılında yapılan bir araştırma, hokkabazlık gibi becerilerin daha fazla ‘gri madde’ ürettiğini tespit etti. Çalışmayı bırakan insanlarda ise bu özellik kayboldu. Oysa hokkabazlık çok özel bir durum değildi, sadece çalışmayı gerektiriyordu.

Ne yapmadığınızı öğrenmek için bildiklerinizi kullanın.

Çocuklar zor bir konu ile karşılaştıklarında zorlanırlar. Ebeveynler, çocukların konuları anlamalarına yardımcı olurlar. Bu uygulamaya, ilişkisel öğrenme denir. Bir öğrenci futbolu sevebilir ancak diferansiyel hesap ile uğraşabilir. Spiral bir geçiş ile bir viraj eğrisi arasındaki benzerlikleri görebiliyorsa, soyut kavramları anlamada daha yüksek şansa sahiptir.

Zor durumlar her zaman kötü değildir.

Çocuklar zorlu problemlerle başa çıkmayı öğrenmeli. Fakat kanıtlar, bir probleme çok uzun süre harcamanın onu daha da karmaşık hale getirebileceğini gösteriyor.

Çözüm: Bir şeyi aslında çok iyi biliyor ancak o an hatırlamıyorsanız zorlamayın, Google’a sorun.

Başkalarına bir şeyler öğretmek sizin için de faydalı.

Bilim adamları bu durumu “koruyucu etki” olarak adlandırdı. Öğrendiğiniz bir şeyi kendi sözcüklerinizle tanımladığınızda, yalnızca bir fikri ustalıkla göstermekle kalmazsınız. Kendi anlayışınızı da geliştiriyorsunuz demektir.

Bilgileri birisinin kolaylıkla sindirebileceği küçük parçalara ayırırken, konu ile belirli bir samimiyet kazanmış oluyorsunuz.

Devamını oku

Bilim

Savaş Sanatı ve Beyin

Yayınlandı

on

savaş sanatı ve beyin

Saldırı ve Tehlike ile Karşılaşınca Beyinde Ne Oluyor?

Günlük hayatta yaşadığımız temel problemlerden biri de korku, panik ve öfke psikolojisi yüzünden kontrol edemediğimiz davranışlarımızın bize olan olumsuz yansımalarıdır. Öyle ki, bu durum insanlarla olan ilişkilerimizi derinden etkileyerek yaşam kalitemizi bozmaktadır. Böylesi ciddi sorunları aşma konusunda yararlanabileceğimiz bir çok öğreti vardır. Bunlardan bir tanesi de, kişinin kendi korkuları ile yüzleşerek kendisinin farkına varmasını sağlayan savaş sanatı öğretisidir. Bu öğretide amaç herhangi bir sorunu dövüşerek ya da kavga ederek çözmek değil doğru bir enerjiyi devreye sokabileceğimiz bilinçli farkındalığımızı arttırmaktır. Elbette ki bu oldukça zor bir konu.

İnsanların tehlike, baskı, sözlü veya fiziksel bir tehditle karşılaştığında beyinlerinin korkuyu kontrol eden bölümü olan Amigdala uyarılır. Amigdala bedenin harekete geçmesi için Hipotalamusa sinyal gönderir ve Hipofiz bezi kortizol, adrenalin, nöradrenalin gibi stres hormonlarının salgısını başlatır. Sinirbilimde buna “HİPOFİZ-ADRENAL AKS (HPA) denir.

Sistem devreye girdiğinde;

Reaksiyon vermek için panik davranışları başlar; bu psikolojinin bozulması anlamına gelir. Dövüş sırasında daha çok ışık almak için göz bebekleri büyür; mücadelede daha hareketli ve güçlü olmak için kan iç organlardan çekilerek kaslara yönlendirilir; beden aşırı katı ve gergin duruma geçer; daha çok oksijen alabilmek için solunum sıklaşır. Bu da öfke, korku ve panik halinin artarak devam etmesi, saldırganlaşma dozunun yükselmesi demektir.

Biyolojik olarak insan beyni ve bedeni tehlike ve saldırılar karşısında kendisini savunmak için böyle hareket etmeye programlanmıştır. Bilimsel literatürde bu sisteme “Kaç Ya Da Savaş Tepkisi” denir.

Aslına bakarsanız bu, tekniği ve stratejisi olmayan, kazanmanın sadece fiziksel güçteki performansa bağlı olduğu ilkel bir savunma mekanizmasıdır. Klasik sokak kavgalarında (hayvanlar arasında da) yaşanan mücadelede bu mekanizma işler. Aynı zamanda otonom bir tepkidir. Yani korku tetiklendikten sonra biyolojik beden istemsiz olarak harekete geçer. Kavga ve sözlü tartışmalara girerken ve girdikten sonra kendimizi kaybedip ne yaptığımızın farkında olmamamızın nedeni de budur. Öyle ki, bu mekanizma yaşadığınız baskı ve tehlikenin büyüklüğüne göre karşınızdaki kişiye zarar vermeden sizi durdurmayabilir. İşte bu büyük bir problemdir çünkü kendimizi savunacağız derken sonradan pişmanlık duyacacağımız olumsuz sonuçları yaşamak zorunda kalabiliriz. Mesela karşımızdaki insana zarar verecek boyutta sözlü ve fiziksel davranışlarda bulunarak hiç yoktan yere adli bir olayın parçası olmak gibi. Sadece bu da değil tabii ki. İşin bir de vicdani sorumluluk tarafı olduğunu da unutmamak lazım. Sonuçta bir başka insana zarar vermek kendinizi kötü hissetmenize neden olabilir.

SAVAŞ SANATI ise bir savunma mekanizması olarak bu sistemden farklı prensiplerle çalışır. En başta bilinçli farkındalık, solunumda düzen, sakinlik, mantıklı hareket etme, stratejik düşünme esastır. Bunlar bize mücadele sırasında hem zihinsel hem de fiziksel anlamda ESNEKLİK kazandırır. Bu esneklik psikolojik açıdan doğru noktada durmayı, fiziksel açıdan da teknik becerilerimizi sergileyebilmemize olanak tanır. Çünkü “kaç ya da savaş tepkisi” ile salgılanan stres hormonları psikolojimizi bozduğu gibi, bedenimizi de aşırı derecede gerginleştirerek teknikleri istediğimiz rahatlıkta uygulayamaz hale gelmemize neden olur.

Savaş sanatında belirttiğimiz bu özellikler hiçbir canlıda doğuştan gelmez, ancak sonradan eğitimle kazanılır. Bu konuda da tüm canlılar içinde gelişmiş bir prefrontal kortekse sahip olan insan tektir, diyebiliriz. Prefrontal korteks; düşünme, düşündüğünün üzerine düşünebilme, geleceğe yönelik plan yapma becerisi, eğitim, farkındalık gibi özellikleri kontrol eden beyin bölgesidir.

İnsanı insan yapan bu özellik aynı zamanda SAVAŞI SANAT yapan özelliğin de ta kendisidir. Rakip ve düşmanlarına karşı avantaj yaratabilmek için zihnini ve bedenini eğitmenin önemini kavrayan insan SAVAŞI adeta SANAT haline dönüştürmüştür.

Tıpkı kaba bir taşın usta bir heykeltıraş tarafından yontularak biçim verilmesi gibi, dövüş sanatçıları da zihinlerini bir sanat eseri gibi yeniden inşa ederek kendilerini bu konuda geliştirmişlerdir. Aslında hepsinden daha önemlisi de, düşünen insanın SAVAŞ SANATI dediğimiz bu kavramla kendisini sorgulayarak korku ve saldırganlık üreten zihnini değiştirecek bilinçli bir farkındalığa ulaşmasıdır.

Naci Kesener

Savaş Sanatı Eğitmeni

nBeyin

Devamını oku

Bilim

Kırık Camlar Teorisi ve Sokak Dedektifliği: Toplumsal Sorumluluk Çağrısı

Yayınlandı

on

Kırık Camlar Teorisi, Amerikalı suç psikoloğu Philip Zimbardo’nun 1969 yılında yaptığı bir deneyden esinlenerek geliştirilmiş bir teoridir. Bu teori, küçük çaplı düzensizliklerin ve ihlallerin, daha büyük suçlara ve toplumsal bozulmalara yol açabileceğini savunur1Örneğin, terk edilmiş bir binanın camları kırıldığında ve tamir edilmediğinde, bu durum daha fazla vandalizme davetiye çıkarır ve sonunda bina tamamen harap olabilir2.

Bu teoriyi yaşadığımız toplum ve çevredeki aksaklıkları engellemek için kullanabiliriz. İşte burada sokak dedektifliği devreye giriyor. Sokak dedektifleri, mahallelerinde veya çevrelerinde meydana gelen küçük düzensizlikleri ve ihlalleri tespit ederek, bunların daha büyük sorunlara dönüşmesini engelleyebilirler. Bu, sadece suç oranlarını düşürmekle kalmaz, aynı zamanda toplumsal düzeni ve güvenliği de artırır.

Sokak Dedektifi Olmanın Önemi

  1. Erken Müdahale: Sokak dedektifleri, küçük çaplı düzensizlikleri ve ihlalleri erken aşamada tespit ederek, bunların daha büyük sorunlara dönüşmesini engelleyebilirler. Örneğin, bir parkta kırık bir bankın tamir edilmesi, vandalizmin önüne geçebilir.
  2. Toplumsal Bilinç ve Katılım: Sokak dedektifleri, toplumun diğer üyelerini de bu tür sorunlara karşı duyarlı hale getirir. Bu, toplumsal bilincin artmasına ve herkesin yaşadığı çevreye daha fazla özen göstermesine yol açar.
  3. Güvenli ve Temiz Çevre: Sokak dedektifleri, çevrelerindeki düzensizlikleri ve ihlalleri tespit ederek, yaşadıkları alanın daha güvenli ve temiz olmasını sağlarlar. Bu, hem fiziksel hem de psikolojik olarak toplumun genel refahını artırır.

Sosyal Sorumluluk Çağrısı

Hepimiz yaşadığımız çevrenin bir parçasıyız ve bu çevrenin düzenli, temiz ve güvenli olmasını sağlamak bizim sorumluluğumuzda. Sokak dedektifliği, bu sorumluluğu yerine getirmenin etkili bir yoludur. Her birimiz, çevremizdeki küçük düzensizlikleri ve ihlalleri tespit ederek, bunların daha büyük sorunlara dönüşmesini engelleyebiliriz. Bu, sadece kendi yaşam kalitemizi artırmakla kalmaz, aynı zamanda toplumsal düzeni ve güvenliği de sağlar.

Unutmayalım ki, küçük adımlar büyük değişimlere yol açar. Hep birlikte, yaşadığımız çevreyi daha iyi bir yer haline getirebiliriz. Sokak dedektifi olun, toplumsal sorumluluğunuzu yerine getirin ve çevrenizi koruyun!

1Kırık Camlar Teorisi – Vikipedi 2Kırık Camlar Teorisi Nedir? – WM Aracı

Devamını oku

Trend Yazılar